Yazmak zor iş kaleminin akışını beyninin akışına uydurmak çok zor iş.
Peki bunu neden yaparız? Kendimizi birilerine anlatmak için yada sadece beynimizi ve kalbimizi boşaltıp hafiflemek için veya düşüncelerimizi kağıt üzerinde görüp berraklaştirabilmek için mi?
Ben boşaltmak için yapıyorum galiba bir de kendimi anlatabilmek için değil de anlayabilmek için. Çünkü yazdığım her satır benim aslında, benden bir parça, bir iz. Bir gün bu parçaları toplayıp kendime ulaşabileceğim günü bekleyerek belki de sonsuzluğa yazıyorum .Yónümü bulmaya çalışıyorum.
Bazen kendimi hani bir aile evden cikarken toplar ya eşyalarını sonra orada evin küçük çocuğunun eskimiş kırılmış bi oyuncağı kalır ya oymuşum gibi hissediyorum. Hem yeni bir sahip diliyorum hem de sonsuza kadar orada kalmayı.
O kocaman unutulmuşluğumda hikayeler yazıyorum işte ben yenildiğinde eskiyen hikayeler ne başa ne sonu belli olan hikayeler .
Var olmayan şeyler ama ortasından daldığım bu hikayeleri yaşıyor gibiyim, hikâyeyle birlikte nefes alıp veriyor ve sonunda sanki onunla can veriyorum. Sonra tekrar doğuyorum ve tekrar ölüyorum. Öyleyse ben şu kısacık hayatıma belki yüz belki binlerce yaşam sığdırmış oluyorum. Böylelikle ben sonsuzluğu yaşıyorum, yüzlerce kez ölüyor ve aynı zamanda hiç ölmüyorum.Hiç büyümüyorum ama hangi yaşta asılı kaldığımı da bilmiyorum. Belki de bisiklete binmeyi tek başıma öğrendiğim zamanda belki de boğazımda hep bir yumruyla dolaştığım zamanda asılı kaldım. Ya da ben daha doğmadığım zamandayım.
Peki önemli mi bu?Bunu ben de bilmiyorum.
Yazmaya ne kadar açmışım. Yine kafa şişirdim şimdilik benden bu kadar