Hayatın gerçekleriyle acımasızca yüzleştiğim günlerden birindeyim. Bir cümlenin içimi yerle bir edişini izliyorum. Unutmak istediğim günleri inatla unutturmayıslarına kızıyorum. Sanki bütün herkes o günleri unutmamam için elinden geleni yapıyor. Yüzüme tokat gibi çarpan sözcüklerin altında ezilişimi izliyorum. Nefretle bakan gözlere karşı ağzımdan öyle olmadığına dair hiç bir cümle çıkmıyor. Yaşamak için ördüğüm duvarların arkasında sessizce içime akıtıyorum gözyaşlarımı; farkettirmeden, farkedilmeden. Yanlızca susmakla yetiniyorum. Biliyorum ki anlamayacaklar. Gerçekleri görmekten çok kendi fikirleriyle, olmamış haklarıyla yargılacaklar. Ölmeye ramak kala hayata sımsıkı tutunuşumu görmeyecekler. Parça parça olmuş içimi farkedemeyecekler. Nefes almanın bile zorlaştığı bu dünyada yaşamak için tüm var gücümle hayata tutunmamı hazmedemeyecekler. Tüm kinlerini kusacaklar üzerime o pis bakışları altında.
Benim hikayem böyle iste varla yok arasında savaşmakla tükettiğim gençliğimin son evrelerindeyim. Zamanın yaşarken geçmeyen ama geriye dönüp baktığında hızla uzaklaştığı zaman diliminde sıkışıp kalmışım. Özlemle andığım yılların elimden koparılışını izlemekten baska seçeneğim olmadığı gibi yaşamaya çalışırken bile iki adım öteye gidemediğim, kendimce dağların zirvesine çıkamadığım hayat biriminden biryerdeyim. Buna rağmen inatla pes etmeyişime hayranım. Her adım atışımda daha sert ve daha eminim kendimden. İnsanlığa inat edercesine kahkahalarla süslüyorum yüzümü. Kırıp dökülen kalbimin önüne siper ediyorum umutlarımı. Yaşamak ve yaşatmak için…