Günahlarım çoğaldıkça inanmayı rafa kaldırdım. Ve gerçek benlik hikayem o noktada başladı.
Bir şeyleri istemiyorum değil ama kafamdaki flashbackler uğraşıyor benimle. Yaşamış olduğum psikoşoklar diyorum, belki de ergenlik dönemim de, beni intihar uçurumuna sürükleyen yaşantım. Çok denedim intiharı, çoğu kez de kaçtım intihardan. Ama tutunacak dallar arayacak kadar ihtiyaç duydum bir şeylere, sonunda anladım ki en iyi psikolog, insanın kendisidir. Sorunlarını çözebilmeli insan, olduğu açıdan, çok farklı açılara hayallerinin içinde dokunabilmeli. Belki de bu sayede güçlü kaldım hayata karşı.
Anlatacak çok şeyim var ama duygular kelimelere dökülmekten fazlasını istiyor. Ve bunları hakedecek insanlar olmadığından bir kenara iteledim. Ve şansımı iradesiz hayvanlarda deniyorum. Sokak hayvanları diye ayırdığımız hayvanlar var ya, işte onlarla daha iyi vakit geçiriyorum. Çünkü onlar karşılıksız sevgiyi en iyi yaşatan dostlarım.
Daha yıkılası tabular ve önyargılarımı bitiremedim. Veya bir şeylere karşı korkularım var. Yapacağım çok şey var. Ve beni öldüren şey hala harekete geçmemem. En iyisini yapamazsam kendimi öldüreceğim demiş dosteyevski. O zaman en iyisini yapamazsam kendimi öldüreceğim. Zaten daha fazla kaybedecek bir şeyimin olmadığını biliyorum. Ve bunu tekrar etmek saçmalık.
Denemekten korkuyoruz. Çünkü denemediğimizden, göremediğimizden ilerisini. Her şey basit çizgide ilerliyor, toplumun tabuları beynimizi kurcalıyor ve korkularımız bizi esir alıyor. Bu yüzden insanlardan soyutlanmayı seviyorum. Ama yine insanlara dönüyorum ve bu beni kahrediyor. Bunun seyrinde kaçık ve delimsi psikolojik zaman dilimlerim oluşuyor. Ve insanlar bizi ”şizofren”,”deli” kalıplarına tıkamayı seviyorlar. Bazen düşünüyorum çok düşünmek insana kafayı yedirtir mi diye. Aslında bana bu soruyu sorduran, çok bilgili alimlerin, bilim adamlarının, bir yerden sonra ”beynini yakması”. Kafayı yediğimiz filan yok. Toplumun tabuları beynimizi, yoruyor ve yılgın düşürüyor.
Karşımdakinin psikolojisini anlamaya çalışır ve ona göre empati yaratırım. Ama çoğunluk bunun farkında değil ve tabiri caizse seni salak yerine koyduklarını sanarlar. Ve bir aptal gibi bunu çoğu kez tekrar etmeyi başardım. İnsanlar için kıçınızı yırtmayın, iradeli varlıklar aptaldır. Toplumda ötekileşmiş ve dışlanan insanlar tercihimdir.
Farklılık dönem geçişlerinde bazı zaman konuşmak ister insan. Ve bazı zaman konuşmak istemez. İhtiyaç duyarız bir şeylere; mesela şarkıların içinde buluruz kendimizi. Bazen şarkılar bile yetmez. O an bedeninin derisinden soyutlanmak ister. Çünkü o muhteşem kalıbından çıkma hissini yaşamak muhteşemdir. Ve sonraki gün gelir çatar, ve boktan güne merhaba dersin. Ya da o sabah intihar ettiğinde, bazıları intihar edecek ne vardı diye sorar. Ve bu sorudan sonra insanlar rutinine geri döner. Belli azınlık sorar neden intihar etti diye. Empati kurar. İşte bu yüzden rutinleşmişin dışındaki insanlar tercihim oldu, Uyuşturucu kullananlar, ayyaşlar, suçlular, dullar, orospular, eşcinseller ve bir çoğu. Hayat hikayelerini bu insanlardan dinlerim, Çünkü hayat hikayeleri, onları bu noktalara getirmiştir. Ve biliyor musunuz, bu insanlar sizden daha sıcakkanlı. Siz nasıl tepki verirseniz, ona göre etki alırsınız.
Olduğum konum hiçbir zaman tatmin etmedi ve etmeyecekte beni. Bazen geri adımlar atmak zorunda kalıyorum tatmin olacağımı sanarak. Ve tatminsizlik duygusu geçmişin içine hapsediyor beni. Bile bile zamanımı uçuruma sürüklüyorum. Ve ardından tutamayacağım sözler veriyorum. Ama sözler vermekten de vazgeçtim çünkü bir şeyler için kendimizi zorlamanın anlamı olmadığını da anladım.
En son anladığım şey de, her şeyin başının psikoloji olduğu. Bence evrenin başlangıcı da psikoloji. İnsanın hayatını değiştirebilir, bir an aldığın karar birden yarı yolda kalabilir. Bu yüzden artık bunlar normalimin kaçınılmazı oldu. Bir sürprizle karşılaşmış gibi tepki vermemin anlamı yok. Sonuç olarak hayat, inişli ve çıkışlıdır. Önemli olan bu iniş ve çıkışlarda ki, küçük bir mutluluk bile olsa yakalamak.