Bir görse şu halimi şair, isyan edip kırardı kalemini. Saklardı aklının kutu köşelerine yazdığı herşeyi, herkesi. Sinip odasının bir köşesine geçirirdi üzerine yalnızlığın kıyafetlerini. Sonra aynanın karşısına geçip gurur duyardı şıklığıyla. Öyle yakıştırırdı ki kendine bu yalnızlığı satırlara döktüğü her kelimenin aslında kifayetsiz olduğunu, yalnızlığın ona en doğru yolu gösterdiğini fark ederdi.
Bilmedi şair, bilemedi. Aslında onun için hayal etmesi bile zor olan şeyleri yaşadığımı yaşamaya mahkum edildiğimi bilemedi. Bende söylemedim kimseye. Acılarımdan kaçtıkça sığındım kelimelere. Beni koruyan tek şey satır aralarına düşen gözyaşlarım. Beni yaşatan tek şey hiç kimse anlamazken beni, kalemimin söylediğim herşeye itaat edip kirletmesi defterimi.
Nefes almaki bilmiyorum, ben huzuru yalnızlığımda buluyorum. Ben yaşamayı yaşlarımla vedalaşmayı yalnızlığımdan öğreniyorum. İnsanlar beni sevsin diye beklemektense kulağımda müziğim, elimde kalemim ve içimden dökülen kelimelerimle yazıyorum. Yazdığım herşeyi zerresine kadar yaşıyorum. Sonu gelmiyor hiç bir cümlenin, bir düğüm olup kalıyor boğazımda, bende yutkunuyorum acılarımı, hazmetmeye çalışıyorum yalnızlıklarımı. Tam kurtuldum derken bir yenisi daha ekleniyor bu dert silsilesine sonra yırtıp atıyorum yazdığım herşeyi. Belki geçer diye.. Belki geçer diye..