Her şeyi unutmalıyım diyordu. Gözlerinin önünde gerçekleşen korkunç cinayet, yıllar geçmesine rağmen bilinçaltının o köhne, karanlık sularında saklanıyordu. Uyku uyuyamaz hale gelmişti. Ne vakit gözlerine bir parça uyku düşse o vakit cinayetin bir gösterimi sunuluyordu gözlerinin önüne.
Artık taşıyamaz hale gelmişti. Birkaç defa intihar etmeyi düşünmüş fakat dini inançları gereği bu fikrinden vazgeçmişti. Hayatının on iki senesini psikologların, psikiyatristlerin ruh daraltan küçücük odalarında geçirmişti. Ruh hali kimi zaman istemediği şeyler yapmasına sebep oluyordu. Kavgalar, bağırışlar, söz dalaşmaları, … Çevresinde hiç kimsesi kalmamıştı bir kişi dışında. Ahmet. Cinayeti gördüğü günden bu yana onu hiç yalnız bırakmamış, ne kadar kötü davranırsa davransın yanından hiç ayrılmamıştı. Tek teselliside buydu aslına bakılırsa. Yalnız olmamak. Ahmet olmasaydı şu an kim bilir kendisine nasıl zararlar verirdi ?
Saat akşam sekiz buçuk olmuştu. Karanlıklar daha bir çekilmezdi onun için. Nedense bilinçaltının sakladığı her kötü şeyi bu vakitlerde gözlerinin önüne sunması onu ışıksız uyuyamaz hale getirmiş ve en son ışıksız duramaz olmuştu. Karanlıktan nefret ediyordu bu yüzden odasının ışığı sabahın ilk ışıklarına kadar açık kalırdı. Bu süre zarfında bir veya iki defa yarım saatlik bir uyku uyur sonra büyük bir çığlık atarak uyanırdı. Uykusuzluğu vücuduna da vurmuştu. Gözleri kıpkırmızı, göz altları mosmor, vücudu sapsarı olmuştu. Dışarı pek sık çıkmıyordu. Bu görüntüsüyle dışarı çıktığında insanların ona garip garip bakması ve onu parmak ile göstermesi, çocukların onu görünce gözlerini kocaman açıp korkmaları canını sıkıyordu. Beş on dakika daha bekledi. Bu akşam Ahmet gelecek ve beraber dışarı çıkıp biraz yürüyeceklerdi.
Gözleri hafiften kapanırken zilin sesi kulaklarına erişti. Oh çok şükür sonunda geldi. Kapıyı açtı. Ahmet her zamanki tebessümüyle karşısında duruyordu.
Merhaba Aslı. Sesinin güzelliği uzun süredir televizyondan duyduğu seslerden sonra Aslının kulaklarını mest etmişti. Merhaba Ahmet. Gel içeri, buyur.
Yok hiç girmeyeyim ben, sen hazırlan çıkalım.
Ben hazırım. Hadi çıkalım.
Üzerine yeleğini alıp ayakkabılarını giydi. Sokağın karanlığını ışıklar kestirip atıyordu. Bu onun için iyiydi yoksa hiç çıkmazdı bu sokaklara. Karanlık onun için büyük bir azaptı. Biraz sessiz yürüdükten sonra Ahmet söze girdi. Aslı biliyor musun seni bu durumdan kurtarabilmenin bir yolunu buldum sanırım.
Aslı umudunu yitiren insanların bakışlarıyla Ahmete döndü. Nasıl ? Bir psikolog veya bir psikiyatrist diyeceksen hiç deme Ahmet. Artık sıkıldım o daracık odaların boğucu havasından.
Öyle değil, hayır. Psikolog veyahut psikiyatrist değil bir hipnozcu kendisine “bilinçaltı madencisi” diyor.
Bilinçaltı madencisi mi ? Saçma. Göçük altında falanda kalmış mı. Dudaklarında hafif bir gülümseme ile Ahmete baktı. Ahmet buna biraz olsun kızmıştı zira o hiçbir zaman umudunu kaybetmemişti ve Aslıdan istediği de buydu. Umudunu kaybetme Aslı diyordu. Fakat nafile yıllardır kurtulamadığı bu işkenceden onu kendine bilinçaltı madencisi diyen birisi mi kurtaracaktı. Hem nasıl bir isimdi o. Bilinçaltı madencisi peh.
Onun kendine olan inançsızlığı ve umutsuzluğuna rağmen Ahmet ısrar ediyordu. Fakat Aslı sinirlenmişti artık. Yeter Ahmet diye bağırdı. Yeter, artık istemiyorum, hiçbir şeyi istemiyorum. Kabullendim. Anlıyor musun ? Kabullendim. Gözlerinde yine o sinir anında canlanan ve kaçmak için her şeyi yapan canavar belirmişti. Ahmet bunun farkında olduğu için sustu. Aslı koşar adım uzaklaştı yanından.
Kapıyı açıp içeriye kendini attı. Korkak adımlarla yatağına uzanıp, gözlerini kapattı. Ne zaman sinirlense bunu yapıyordu. Yatağı onun mabediydi. Ne mabet ama uyuyamadığı fakat kaçabileceği tek yer. Gözlerini tavana dikip bir süre bekledi. Gözlerindeki canavar yatıştı ve gözyaşları yanaklarından hafif hafif süzülmeye başladı. Yine istemeden bağırmış ve kaçmıştı. Daha ne kadar kaçacaktı ? Düşünceler arasında bir o yana bir bu yana sürükleniyordu. Umutsuzdu fakat umudun olduğuna inanmaya çalışıyordu. Sabaha kadar umudu düşündü. Ya bu sefer olursa …
Güneş yüzünü gösterirken elini telefonuna uzattı ve Ahmeti aradı. Tamam.
Ne tamam ?
Tamam işte gidelim.
Ciddi misin ?
Evet uzun süredir olamadığım kadar ciddiyim.
Tamam hemen geliyorum. Son cümlelerini büyük bir sevinçle söylemesi Aslının garibine gitmişti. Kendisi bile iyileşmek için çaba göstermeyi bırakmışken Ahmetin böyle hevesli olması düşündürücüydü. Bunları bir kenara bırakıp hazırlanmak için kalktı. Yüzünü yıkayıp, dişlerini fırçaladı. Ne kadar solgun görünüyordu aynada. Bir an kendinden tiksinmek için yeltendi fakat bunun içinde canlanan umudu söndüreceğini ve depresyonun karanlık dehlizlerine tekrar düşeceğini bildiği için aynadan gözlerini çevirdi ve odasına geçti. Mor bir tişört ve bir kot pantolon seçti. Artık hazırdı. Kahvesini yaptı ve birkaç parça kahvaltılık atıştırdı. Kahvesinin son yudumunu içerken zil çaldı.
Kapıyı açtığında Ahmet bu sefer her zaman olduğundan daha büyük bir gülümseme duruyordu ve birden boynuna sarıldı. İlk defa kendisini bu kadar iyi hissediyordu Aslı. Hazır mısın ? Ahmet bu sabırsız birkaç kelimeyi hızlıca düşürdü dudaklarından.
Bu ne acele sakin ol.
Olamam. Seni ikna etmişken olamam. Hadi gidelim. Elini uzatıp Aslının elini tuttu ve merdivenleri hızlıca inip arabaya bindiler. Nereye gittiklerini bilmiyordu fakat Ahmetin keyifli hali biraz olsun onuda neşelendirmişti.
Biliyor musun Aslı ? Aslında insan denen et ve kemik yığını bilinçaltı olmaksızın bir hiç.
Bu da nereden çıktı şimdi ?
Öyle tabi. Zira bu benim görünen kısmım yani bilinçli olarak bulunduğum halim. Bir de karanlık yüzüm var.
Nasıl yani ?
Yani korkularımın, istemediğim şeylerin, geçmişimin büyük bir kısmının gizlendiği bir tarafım var. Her ne kadar bunu uyanıkken dizginleyebilsemde uykudayken yapamıyorum. Mesela rüyalarımıza hakim olamıyoruz değil mi ? İşte bu bizim bilinçaltımızın bir rahatlama çeşididir. Yani rüyalar insanların bir çeşit ruhlarını özgürleştirme ve yükünü hafifletme biçimidir.
Anlamıyorum.
Yani demek istiyorum ki aslında bunları kabullenebilsek daha az sıkıntı çekeriz. İşte burada sana olayı değdirmek istiyorum. Senin sorunun aslında ruhunun bunu kabullenememesinde. Nasıl söyleyeyim. Yani sen o olayı kabullenebilsen ve bu rüyaları gözlerinin önüne getirmesen daha iyi bir yaşam sürebilirsin. Fakat direncini kaybetmen ve yenilgiyi kabul etmen seni bu duruma getirdi.
Ahmet lütfen bunları konuşmak istemiyorum.
Ama kabul etmelisin bu böyle.
Tamam Ahmet lütfen. Bunları konuşmayalım.
Son kelimeyi dişlerinin sıkılmış olmasından dolayı baskın söyleyen Aslı yine sinir krizlerine girmek üzereydi. Fakat Ahmet bunu gördüğü ve durumun daha kötüye gitmesini istemediği için durdu.
Özür dilerim Aslı yine boşboğazlık ettim.
Yolun geriye kalan kısmında susmuşlardı. Gözleri uzaklara dalan Aslı arabanın durmasıyla irkildi.
Geldik mi ?
Evet.
Hadi gidelim o zaman.
Hadi.
Beyaz bir kapıdan uzun ve geniş bir bahçeye girdiler. Sağda ve solda duvar kenarlarına güller ekilmiş büyük kırmızı saksılar, bahçenin ortasına dikilmiş iki katlı krem rengi bir bina, binanın beş metre solunda küçük bir havuz, birkaç meyve ağacı ve iki ağaç arasında hamak üzerinde uyuyan bir adam görüyordu Aslı.
Kerem Bey. Ahmet adım adım hamağa doğru yaklaşarak adamın ismini söyledi. Demek bizim bilinçaltı madencisinin adı Keremdi. Sesin geldiği yöne doğru doğrulan adam bizi görünce ayağa kalktı. Ahmetle el sıkışıp bana doğru yöneldiler.
Kerem Bey bu Aslı. Size bahsettiğim arkadaşım.
Merhaba Aslı Hanım memnun oldum. Ben Kerem. Sanırım biraz uyku sorununuz ve bilinçaltı probleminiz varmış. Doğru mu ?
Evet doğru.
Peki ben detayları Ahmet Beyden aldım. Daha fazla soru sorup sizi sıkmak istemem. İsterseniz bir an önce başlayalım.
Aslı Ahmete bir bakış attı ne söyledin dercesine. Başlayalım fakat merak ettiğim bir şey var. Beni gerçekten tedavi edebilecek misiniz ?
Bu size bağlı Aslı Hanım. Şayet hipnozda önemli olan tedaviyi kabullenmek ve bilinçaltınızı korumak için kurduğunuz duvarları açmamda direnmemek. Zira ne kadar çok direnirseniz o kadar çok uğraşırız.
Anlıyorum. Peki tedavi aralıklarla mı yoksa bir anda mı olacak ?
Aslı Hanım bu dirence bağlı bir meseledir. Direnci az olan insanlarda tedavi aralıklarla yapılır çünkü kaç gün geçerse geçsin tedavi üzerinden bir defa açılan kapı ikinci veya üçüncü defa daha kolay açılır. Fakat direnci fazla olan insanlarda tedavi bir seferde yapılmalıdır. Zira zorlanarak açılan bir kapı, ikinci ve üçüncüde de zorlanarak açılır. Bu da tedavinin gidişatını değiştirebilir. Artık başlayalım isterseniz.
Başlayalım.
O zaman ofisime doğru geçebiliriz. Konuşmaları bir iki adım geriden takip eden Ahmet dayanamayarak sordu. Kerem Bey tedavi sırasında benimde orada olmam acaba bir sorun çıkarır mı ?
Bu size bağlı Ahmet Bey.
Nasıl ?
Tedavi sürecinde ne olursa olsun Aslı Hanıma ve bana dokunmayacaksanız olabilir. Zira bilinçaltı kapılarını açmak o kadar kolay değil ve bu süreçte tedaviyi gören kişi acı çekebilir. Bu durumda direncinizi koruyabilecek misiniz ?
Evet, Elbette koruyabilirim.
O zaman bizimle gelin.
Odada üçü ve Kerem Beyin asistanı bulunuyordu. Gri tonlarda bir odaydı burası. Bir sehpa, Hasta koltuğu, Kerem Beyin masası ve bir bitki dışında hiçbir şey yoktu. Artık başlayalım. Aslı Hanım size göstereceğim cismi takip edin ve beni dinleyin.
Peki Kerem Bey.
Kerem eline aldığı zincirli cismi bir sağa bir sola sallayıp konuşmaya başladı. Aslı Hanım şimdi göz kapaklarınızda bir ağırlaşma hissedeceksiniz. Uyumamak için direnmeyin bırakın göz kapaklarınız insin ve gözleriniz kapansın. Sizinle bir yola gireceğiz. Fakat daha sonrasına sizinle gelebilmem ve size yardım edebilmem için bana bilinçaltınızın kapılarını açmanız gerekiyor. Şimdi uyuyun.
Aslı uyumuştu. Ahmet olanları dikkatle izliyordu. Kerem birkaç telkin daha verdikten sonra şimdi sıra bende diyerek asistanını çağırdı. Ne yapıyor bu adam diye aklından geçiren Ahmet ummadığı bir tedavi yöntemiyle karşı karşıyaydı. Ahmedin garip garip baktığını gören Kerem açıklama yapma gereği duydu. Bakın Ahmet Bey bilinçaltı bir madendir. Hem bin bir çeşit değerli, korkunç, güzel … bunun gibi daha birçok anıyla dolu bir madendir. Bu maden elbette korunaklı olmalı ve kontrol altında tutulmalıdır. Bende bu madene girebilen madenciyim. Aslı Hanımın bilinçaltına girip onunla beraber orayı dolaşacak ve onu bu hale getiren şeyi oradan alıp çıkaracağım ya da değiştireceğim. Bu süreçte Aslı Hanım ile ben hipnozdayken birbirimizle sohbet edeceğiz ne duyarsanız duyun ama ben asistanıma seslenmediğim sürece bize dokunmayın. Bu Aslı Hanım ve benim için bir felaket olur.
Anladım Kerem Bey. Lütfen onu bu durumdan kurtarın.
Merak etmeyin elimden gelenin en iyisini yapacağım.
Asistanı Keremin Aslıya yaptığı gibi cismi sallayıp onu uyuttu. Ahmet ne olacağını merak ederken on beş saniye civarı bir süre geçti ve Kerem, Aslıya seslendi.
Aslı Hanım artık başlayalım mı?
Başlayalım dedi duygusuz bir sesle.
O zaman benimle gelin.
Bu cümlelerden sonra on dakika civarı konuşmadılar. On dakikanın sonunda Aslı Hanım beni duyuyor musunuz ? Lütfen kapıyı açın. Bekliyorum. Aslı Hanım. Beş dakika daha sessizlikten sonra. Aslı Hanım, lütfen hala bekliyorum.
Beş dakika daha geçtikten sonra Kerem, asistan beni duyuyor musun ? Uyandır beni dedi. Anlaşılan kapıyı açmamıştı Aslı. Asistan Keremi uyandırdı.
Olmuyor, açmıyor kapılarını. Beklediğimden daha dirençli çıktı.
Peki şimdi ne olacak ?
Bilmiyorum Ahmet. Biraz bekleyelim. Ben bir su içeyim. Yalnız içerisi korkunç derecede karanlık. Aslı Hanım kaç senedir bu halde demiştiniz ?
On on iki sene civarı sanırım.
Korkunç. Bu kadar zamandır tedavi eden psikologlar ve psikiyatrlar onun bilinçaltının kararmasına sebep olmuş. Daha kötüye yönelmiş. Aydınlığı değil her zaman karanlığı seçmiş.
Peki ne olacak şimdi ?
Bir daha deneyeceğim.
Kısa bir dinlenmenin ardından asistanı Keremi tekrar uyuttu. On saniye sonra Aslı korkuyorum ! diye bağırdı ve sandalyede kıpırdandı. Bu olmamalıydı. Asistan şaşkınlık içerisinde tekrar etti bu olmamalıydı.
Ne olmamalıydı ? Ahmet tedirginliğini bastırmaya çalışarak sordu.
Kıpırdamaması gerekiyordu. Hipnoz sırasında vücut bilinçsiz olduğundan dolayı kendiliğinden hareket edemez sadece verilen komutlarla hareket eder.
Bu sorun olur mu peki ?
Bilmiyorum, bilmiyorum fakat bunu Kerem Beye söylemeyim.
Uyandır o zaman
Hayır olmaz. Kendisi istemediği sürece dışarıdan müdahale etmemeliyiz.
Off ! Ahmet tedirgin olmuştu fakat beklemekten başka çareleri yoktu. Ben dışarı çıkıyorum bir dalda olsa sigara içmem lazım. Stres altında olduğu zamanlarda hep böyle yapardı. Bir dal sigara onun için stres atmanın en iyi yoluydu.
Ahmet sigarasını bitirip odaya döndüğünde Kerem tekrar uyanmış, Aslı ise korkuyorum diye mırıldanıyordu. Ne oldu ?
Olmuyor, kapılarını açmamak için direniyor.
Bir daha deneyecek misin ?
Tabii deneyeceğim. Bu kadar çabuk pes etmem ben.
Peki ya açmamakta ısrar ederse. O zaman uyandıracak mıyız yoksa açılana kadar devam mı edeceğiz ?
Devam edeceğiz.
Kerem asistanını çağırıp yine uyudu. Asistana Aslının ellerini ve kollarını bağlamasını söylemişti. Kendiside hissetmişti anlaşılan kıpırdanmayı. Bekleyiş sürerken Aslı, Ahmet ! diye bağırdı. Korkuyorum Ahmet ne olur yardım et !
Ahmet ne yapacağını bilmez bir halde ayağa kalkıp Aslıya doğru bir iki adım attı o sırada Kerem konuştu. Hayır Ahmet sakın ! Söylediğim gibi bu ikimiz içinde felaket olur.
Aslının yardım çığlıkları ve Keremin uyarıları arasında sıkışan Ahmet kendini tekrar dışarı attı.
Sabaha kadar Kerem kaç defa uyuyup uyandı bilmiyordu. Fakat Aslı hala direniyordu. Kabus görmeyede başlamıştı ve Kerem burada işin daha tehlikeli olacağını söyledi. Zira bilinçaltı kabus sırasında herhangi bir müdahaleye karşı savunma mekanizmalarını devreye sokup tehdidi ortadan kaldırmaya çalışırdı. Kerem kabusun geçmesini bekleyeceğiz diyordu fakat Aslının bağırışları Ahmeti deli ediyordu. Ahmet bir o yana bir bu yana yürüyordu bahçede. Keremin geldiğini fark etmemişti. İyi olacak merak etme. Ahmet dönüp Kereme baktı. Umarım iyi olur. Bizde bir şeyler yesek iyi olur dedi Kerem. Güçlü olmamız lazım.
Sanırım öyle.
Ahmet ile Kerem asistanın hazırladığı sofraya oturdu. Bulgur pilavı ve İzmir köfte. Ahmet bulgur pilavına bir türlü ısınamamıştı çocukluğundan beri. Kerem durumun farkına vararak sordu. Bulgur pilavını sevmiyorsunuz sanırım.
Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık. Çocukkende sevmezdim.
Anlıyorum isterseniz başka bir şeyler de getirtebilirim.
, Teşekkür ederim. Köfteyle idare ederim ben.
Olur mu öyle şey canım ? Misafire hürmet geleneğimizdir. Misafir iyi ağırlanmazsa ev sahibinin hali nice olur ? Pirinç pilavını sever misiniz ?
Bulgur pilavına göre çok severim
Peki o zaman ben hemen size pilavı getiriyorum dedikten sonra masadan kalkan Kerem, Ahmeti düşünceler arasında bırakıp gitti. Acaba Aslı şu an nasıldır ? Çıkıp baksam iyi olur. Evet evet yemekten sonra çıkıp bakayım. Düşünceler arasında bir dal daha sigara yaktı.
Kerem elinde pilav tabağıyla geri geldiğinde Ahmet sigarasını bitirmişti.
Kerem, Aslı şu an acıkmış mıdır ?
Merak etme hipnoz sırasında açlık hissetmez fakat uyandırdığımızda sofrayı hazır tutsak iyi olur. Yüzlerinde ufak bir tebessüm olan bu konuşmadan sonra yemeklerine devam ettiler.
Aslının kabusu bitmişti. Kerem tekrar uyumak için koltuğuna oturdu. Vakti geldi. Aslı Hanım umarım bu sefer açarsınız kapıları. Asistan ve yine o sallanan cisim. Keremin gözleri kapandı. Bir müddet bekleyen Ahmet ile asistan sessizlikten tedirgin olduklarını belli edecek bir şekilde birbirlerine baktılar. Asistan maskesini çıkarmıştı. Hastayım o yüzden takıyorum demişti. Ahmet ilk defa o zaman fark etti asistanın yüzündeki yara izini. Çenesinin sol üzerinde pençe gibi bir yara izi.
Yüzünüzdeki yara izi nasıl oldu ? Merak duygusu ağır basmıştı işte. Asistan elini yara izinin üzerine götürüp bir süre sustu.
Kerem Beyle birlikte ilk bilinçaltı çalışmamda oldu.
Nasıl ? Ahmet şaşkınlığını gizleyememişti.
Aslı Hanım gibi birisi gelmişti. Çok zorlanmıştı. En son beni de beraber uyuttu. Kadının bilinçaltı o kadar tehlikeliydi ki adım attığımız yerde her an zihninin uçurumlarına yuvarlanabilirdik. Yara izine gelince bilinçaltının yarattığı bir yaratığın saldırısına uğradık. İlk pençe darbesini yediğimde bayıldım orada bayılınca uyandım. Uyandığımda yüzümde derin bir yara vardı. Öyle olmuştu işte.
Anlıyorum. Aslı gibi demiştiniz. Peki şu an Aslının bilinçaltında da aynı durum olabilir mi ?
Olabilir fakat bu ona kalmış bir şey. Zira o kadar kötü birisi olduğunu sanmıyorum. Diğer hasta biraz ruh hastasıydı.
Anlıyorum. Acaba Kerem şu an ne yapıyor.
Aslında biraz sessiz olsak daha iyi olur.
Peki.
İkisi de sustuktan üç dakika sonra Kerem yine uyanmak için talimat verdi. Asistanı onu uyandırdığında beti benzi atmıştı. Yorgunluk her yanında hissediliyordu. Yapamıyorum. Olmuyor. Çok güçlü. Daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştım.
Ne demek yapamıyorum ?
Olmuyor Ahmet. Her şeyi denedim.
Nasıl olmuyor ? Olmalı. Bunu yapmak zorundayız.
Çok tehlikeli olmaya başladı. Aslı tehlikeye girebilir.
Aramızdaki resmiyetin kalkması hepimiz için iyiydi fakat umutlar tükeniyordu. Bir şeyler yapmak zorundaydık. Ama ne ?
Buldum ? Gözleri parlamıştı bir anda buldum. Beni de götür oraya.
Olmaz ! Sesi volkan patlaması gibi çıkmıştı ağzından. Olmaz seni götüremem.
Neden götüremezsin ? Aliyi götürmüşsün beni de götürebilirsin.
Olmaz Ahmet anlamıyorsun. Yapamam, seni götüremem.
Neden ?
Olmaz işte.
Kerem koşar adım dışarı çıktığında Ahmet, Aliye döndü. Neden götüremiyor ?
Götüremiyor çünkü korkuyor.
Neden korkuyor ?
Sizin orada ölmenizden.
Ölmek mi ? Ahmet afallamıştı. Ne ölmesi ! diye bağırdı.
Kerem Beyin büyük oğlu … asistan susmuştu. Gözlerini kaçırdı. Pencereye, pencerenin arkasına, ağaçlara kaçırdı gözlerini. Ahmet sabırsızca sordu.
Ne olmuş büyük oğluna ?
Biraz çekinsede Ahmetin bakışlarından korkarak konuşmaya başladı. Üçüncü bilinçaltı çalışmasında yanına oğlunu almıştı. Onun bilinçaltına olan merakı babası gibiydi. Bu yüzden onu geliştirmek ve kendisinden iyi hale getirmek için çabalıyordu. Fakat bu sefer olmamıştı. Bilinçaltına girdikleri kişinin gizli bilgilerini kurcalamıştı oğlu. Bilinçaltıda savunma mekanizmalarını devreye sokarak Tevfiğin orada hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. Kerem bey bu olaydan sonra kendisine uzun zaman gelemedi. Hatta karısının bilinçaltına inene kadar hiç kimsenin bilinçaltına inmedi. Karısıda bunalımdaydı ve onu hayata geri döndermek için yapmıştı. Tabi birde intihar etme çabalarının önüne geçmek için.
Ahmet şaşkındı. Koltuğa oturup düşünmeye başladı. Nasıl olabilir ki böyle bir şey. Fakat Aslı… o ne olacaktı ? Her şeye rağmen bir şeyler yapmalıydı. Gitmeliydi. Ne olursa olsun Aslının bilinçaltına girmeliydi. Koltuk üzerinde hareketsiz duran Aslının bedenine baktı. Evet, evet kesinlikle oraya girmeliydi. Aslı için bunu yapmalıydı. Aslının tek dostuydu. Aslına bakılırsa Aslıda onun tek dostuydu. Ondan başka kimse Ahmete samimi olmamıştı.
Kalktı. Keremin yanına gitti. Kerem bahçedeki hamağa uzanmış, düşünüyordu. Ahmet elindeki kağıdı Kereme uzattı.
Bu ne ?
Mesuliyet kağıdı.
Anlamadım.
Aslının bilinçaltında ne olursa olsun mesuliyet bana aittir.
Olmaz yapamam. Seni oraya götüremem.
Ahmetin sabrı taşmıştı artık. Keremin gömleğinin yakalarına yapıştı ve gözlerine baktı. Kısık fakat sert bir sesle “beni oraya götüreceksin” dedi. O benim her şeyim. Beni oraya götüreceksin ve bu işi halledeceğiz.
Ama çok tehlikeli.
Başlatma tehlikesine lan. Anlamıyor musun ? Beni oraya götüreceksin.
Kerem, Ahmetten kurtulamayacağını anlayınca kabul etmek zorunda kaldı. Tamam. Götüreceğim ama ne olursa olsun sorumlusu sensin.
Tamam.
Ali ne yapman gerektiğini biliyorsun.
Biliyorum abi.
İlk defa bu kadar samimi olmalarına şaşırmıştı Ahmet. İkisinin de bakışlarında bir tedbirlilik hissediyordu. Ali, Keremi uyuttuktan sonra Ahmete yöneldi.
Abi Allah yardımcınız olsun.
Sağol kardeşim.
Ali cismi gözlerinin önünde sallıyor ve aynı telkin cümlelerini söylüyordu. Ahmet kısa bir süre sonra göz kapaklarının ağırlaştığını ve kapandığını hissetti.
Gözlerini açtığında karanlıktaydı ve Kerem elinde bir ışık hüzmesiyle yanına doğru geliyordu. Ayağa kalktı. Başında hafif bir ağrı vardı. Ne yapacağız şimdi ?
Benimle gel. Adımlarına dikkat et. Arkamdan ayrılma.
Karanlık içerisinde hiçbir şey görememesine rağmen sağına soluna bakınıyordu Ahmet. Ne kadar karanlık diye fısıldadı.
Burası bilinçaltı ile bilinç arasında ki geçit o yüzden karanlık. Fakat korkuyorum ki bilinçaltı da bu kadar karanlık olmasın yoksa samanlıkta iğne aramak gibi bir uğraşa düşeceğiz.
Ahmet ağzını açıp konuşacakken Keremin geldik demesiyle vazgeçti. Önünde durdukları yer karanlık gölgesiyle bir evdi. Ahmet şaşırmıştı. Aslı burada mı ?
Evet bu kapının ardında.
Burası nasıl bir yer ?
Neden ?
Ben et, kemik, sinir beklerken karşıma bir ev çıktı.
Doğru fakat burası Aslının bilinçaltı ve o, burayı nasıl görmek istiyorsa burası da öyle olur. Bu bir evde olabilir bir yaratıkta bir kalede ya da daha başka şeyler.
Ne yapacağız şimdi ?
Kerem kapıya vurmaya başladı. Aslı hanım kapıyı açar mısınız ? Lütfen ! Bakın burada sizi bekliyoruz. Sadece kapıyı açarsanız size yardımcı olabiliriz.
Kerem ile Ahmet göz göze gelimişlerdi. Kapı açılmayacaktı. Bu kadar zaman açamamışsa Kerem bundan sonra da açamazdı. Ahmetin ellerini bir sıcaklık kapladı. Heyecanı ellerine ve vücudunun tamamına sıcak ve samimi bir his yayıyordu.
Aslı dedi Ahmet sesine en tatlı halini vererek. Aslı lütfen aç kapıyı ! Bak ben geldim. Senin için geldim Aslı. Bir süre bekledi fakat hala kapalı olan kapı içine bir sıkıntı yayıyordu. Ne yapmalıydı, Nasıl yapmalıydı ? Düşündü. Zihni bu kadar yoğun düşüncelerle hiç boğuşmamıştı. Omzuna dokunan el ile birlikte kendisine geldi.
Ne olacak şimdi ?
Bilmiyorum. Bilmiyorum. Ne varsa denedim. Sevdiği şarkıları söyledim. Filmleri anlattım. Senin söylediğin anıları anlattım. Açmasa bile direncini kırmalıydı bunlar. Başka var mı ?
Başka ne var mı ?
Ne biliyim Ahmet başka sevdiği bir şey var mı ?
Bilmiyorum.
İyi düşün lütfen.
Ahmet tekrar yoğun düşüncelerin arasına daldı. Aslıyla beraber yaşadığı ne varsa tek tek aklından geçirdi. Düşündü. Düşündü. Düşündü. Birden gözlerini açtı. Buldum.
Neyi buldun çabuk söyle Ahmet. Vaktimiz oldukça kısıtlı.
Üçüncü şahsın şiiri.
Efendim ?
Aslı üçüncü şahsın şiirini çok sever. Özellikle ben okurum ona.
E ne duruyorsun başla hadi.
Ahmet içindeki umuttan güç alarak bir adım geri çekildi. Bu sefer olsun Aslı. Lütfen bu sefer olsun.
Gözlerin gözlerime değince Ne vakit maçkadan geçsem Akşamlar bir roman gibi biterdi
Felaketim olurdu, ağlardım Limanda hep gemiler olurdu Jezabel kan içinde yatardı
Beni sevmiyordun bilirdim Ağaçlar kuş gibi gülerdi Limandan bir gemi giderdi
Bir sevdiğin vardı duyardım Bir rüzgar aklımı alırdı Sen kalkıp ona giderdin
Çöp gibi bir oğlan ip ince Sessizce bir cigara yakardın Benzin mum gibi giderdin
Hayırsızın biriydi fikrimce Parmaklarımın ucunu yakardın Sabaha kadar kalırdın
Ne vakit karşımda görsem Kirpiklerini eğerdin, bakardın Hayırsızın biriydi fikrimce
Öldüreceğimden korkardım Üşürdüm, içim ürperirdi Güldümü cenazeye benzerdi
Felaketim olurdu, ağlardım Felaketim olurdu, ağlardım Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu ağlardım
Gözlerini kapıya dikip baktı Ahmet. Keremle bakıştılar sonra. Kapı açılmadı. Ahmet umudunu yitirmişti. Dizlerinin üzerine çöktü. Gözlerinden süzülen yaşlar karanlığa düşüyordu. Karanlık, karanlık, karanlık. Ahmet artık bitap düşmek üzereydi. Döndü tekrar Kereme baktı o da aynı durumdaydı. İki elini yanlara açıp yapacak bir şey yok dedi. İşte o anda bir gıcırtı duyuldu. İkisi birden ayaklandı. Kapı açıldı.
Açıldı ! diye bir sevinç çığlığı attı Ahmet, Kereme. Kerem başını sallayarak başardın dedi. Fakat artık gitmelisin. Bundan sonrası benim işim.
Bende geleyim.
Olmaz Ahmet içeride yanlış bir şey olsun istemiyorum ve sende istemiyorsan artık git.
Ali, Ahmeti uyandır diye bağırdı Kerem karanlığa.
Ahmet vücudunda bir sarsılma hissetti. Titredi ve yere düşdü. Kıpırdayamıyordu. Gözleri karanlığa kapandı ve gözlerini aydınlığa açtı. Yerinden kalktı. Heycanlıydı. Ne yapacağını bilmiyordu. Elini cebine attı. Duramadı başına attı. Salladı.
Abi ne oldu ?
Aliye döndü. Yüzünde karmaşık bir tebessüm vardı. Açıldı diyebildi sadece. Koştu Aliye sarıldı. Açtık Ali. Gözlerinde mutluluk yaşları vardı. Açtık Ali. Açtık.
Bundan sonrası kolay abi.
Çok uzun sürer mi ?
En fazla beş dakika abi.
Beş dakika daha Aslı diye mırıldandı. Beş dakika ve sonra bunların hiçbiri senin hayatını mahvedemeyecek. Artık eski günler geçti. Yeni bir sayfa açacağız ve ben her zaman olduğu gibi yanında olacağım.
Saatine durmadan bakıyordu. Dördüncü dakikanın sonu gelmişti artık ve en önemli dakikaya beşinci dakikaya gireceklerdi. Beş, altı, yedi .. Tamı tamına on beş dakika geçti. Ali ne oldu ? Neden uyanmıyor Kerem ?
Bilmiyorum abi.
Bir terslik mi var ?
Abi bilmiyorum.
Ali olum beni tekrar gönder.
Abi saçmalama.
Yap diyorum lan yap.
Ahmet bağırmaya başlamıştı artık Kerem uyandır diye mırıldanmasaydı Aliye, Alinin suratında morluklar ve çürükler olabilirdi. Ali Keremi uyandırdı. Uyanır uyanmaz Ahmete döndü. Başardık dedi gülerek. Başardık.
Aslı Hanım beni duyuyor musunuz ? Eğer duyuyorsanız parmağınızı oynatmanızı istiyorum. Aslı parmağını oynatarak işaret verdi. Tamam Aslı Hanım benimle birlikte bir, iki, üç. Artık uyanabilirsiniz. Aslı gözlerini yavaş yavaş açmaya başlamıştı. Ahmet yerinde duramıyordu. Aslı iyi misin ?
Aslı biraz duraklı, derin bir nefes aldı.
Ahmet ben açım yemek yiyelim mi dedi yorgun bir tebessümle. Kerem ile Ahmet birbirlerine bakarak güldürler.
Tamam Aslı yiyelim.