Hayata yeni yeni adım atmaya başladığım zamanlarda bir adam sevdim. Yürümeye yeni başlayan bir çocuk gibiydim. Korkarak adım atıyor fakat onun beni düşmemek için tutacağına çok güveniyordum, Aynı yavrusunu tutan anne gibi. Heyecanla ona doğru adım adım yol alıyordum. Güneşin dogaya gülümsediği gibi gülümsüyordu bana. Gülüşün de yeşeriyordum adeta. Ta ki mevsimler değişene kadar. Kara bulutlarla birlikte onun gülümsemeside yok olmuştu. Ilk zamanlar normaldir deyip çok üstüne gitmedim ama zamanla ben ona koştukça kaçmaya başladı o adam. Elini tutmaya çalıştıkça bir okadar uzaklaştı benden. Yorgunluktan bitap düşmüş, sıcacık bakan o kahverengi gözler beni görmüyordu. Çalışmaktan nasır tutmuş parmakları dolaşmıyordu saçlarımda. Gülmüyordu artık bana. Bir şeyler yapmalıydım gidişini izlememek için. Ama ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ben uzun uzun konuşuyor, Oda uzun uzun susuyordu. Anlatmak istiyordum içimde olup bitenleri ama o anlamak istemiyordu. Ve sonra bende bıraktım uzun uzun konuşmaları. Beraber sustuk öylece. Saatlerce, günlerce… Ve ozaman anladım ne kadar çaba gösterirsem göstereyim o adam çoktan gitmişti benden. Bunu eyleme dökmemisti ama… Gitmişti işte. O gün vazgeçmek zorunda kaldım. İçim ona koşarken vazgeçmek zorunda bırakıldım.