Yatağa oturup sırtımı duvara yasladığımda hissettim saçlarımın ıslaklığını. Güzel bir ferahlık. Yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım. Duş ne kadar da etkiliymiş sarhoşluğa. Etraf hala hafiften dönse bile en azından yaptıklarımın farkındayım artık. Buraya nasıl geldiğimi, daha da doğrusu nasıl getirildiğimi de hatırlasam.. Bu kadar kötü olmam normalde.. o kadar içmedim aslında.. Ya da yarısından sonrasını zaten hatırlamıyorum. Bir ara bu eve geldiğimi hatırlıyorum içeri girdiğimi ayakkabılarımı çıkardığını.. Aklımda hala aynı şarkı vardı.. Feridun Düzağaç’dı Cumartesi.. Günlerden Cumartesi diye sanırım .. Aklıma Cumartesi geliyor.. 2007’nin herhangi bir cumartesisi. Senin de hatırlayacağını umduğum cumartesilerden bir tanesi. Yağmura rağmen beni bırakıp da gidememiştin. Elimi tutup çekiştirmek isteyip utancından başaramamıştın.:) O odunluğun arkasındaki yaratıcı romantiği bir tek ben tanıyordum. Eskide kalmış konulardı bunlar. Mesela canım sıkkınken içmek yerine sana anlatmak da eskide kaldığı için içmiştim. Eski sevgililerin aynı zamanda ‘eski’ en iyi dost olmalarının en acı yönü bu sanırım. Bir süre yeni dostun alkol oluyor çünkü. İşte ben tam bunları düşünürken elinde bir fincan kahveyle girdin içeri. En güzel üçlüyü oluşturdum böylece.. Önce ağlamak üzerine duş ve sonra kahve:). Güzel bir şarkı da çalsaydı şöyle arkadan.. Olsun benim kafamda hala çalıyor :). O kadar ağlamanın da o kadar içmenin de gereksiz olduğunu düşünmeye başlıyorsun işte o kahveyle.. İçinin kuru ağlamaları da bitiyor bir süre sonra. O yüzden böyle anlarda kahvenin ilk yudumunun yakıcılığını mideme inene kadar hissediyorum bence. En sıcak pişmanlığı o an yaşıyorum. En son ve en soğuk yudumda bütün pişmanlığım da soğumuş oluyor.
– Daha iyi misin?
Kafa sallıyorum. Tabi ki iyiyim. Baksana aldığım yudumlar çoktan soğudu bile. Eskisi kadar ne pişmanlığım ne sarhoşluğum ne de sevgim var. Üzüntüm hala sabit ama. Yanıma oturuyorsun. Arkadaşım uyumuş yorulmuş biraz.. Biraz da alkolün etkisiymiş tabi. Keşke ben de bu kadar içmeseyişim. İçki çözüm değilmiş sen denemişsin. Unutturmuyormuş. Hep birisi için içermişsin, ben kimin için içmişim. Bunları anlattın bana bir süre. Sesimi çıkarmadım.
– konuşmadan rahatlayamazsın!
-konusunca da rahatlayamadım..
Özledim diyemeyecek kadar gururluydun. Bir zamanlar kaybettiğin ve kaybettirdiğin gururu unutmuş gibi.
-Ne düşünüyorsun?
-Söyleyemem.
-Bana da mı?
-Sana da..
Sustun. Sana baktım. Neler söyledim sana sarhoşluk anımda bilmiyorum ama üzüldüğün belliydi. Hatırlamadığımı görünce iyice üzülmüştün.
‘Ben biliyorum aslında ne düşündüğünü. Unut onu artık lütfen. Beni suçlamayı bırak gerçekten ayıkken hep beni suçlamak zorunda mısın? Hep sarhoş kalsana sen! Hem uyumlu hem sevimli hem de hiç uğraşırmayan bir sarhoşsun. Sen kelimelerle kusuyorsun sarhoşken etrafı batırmadan.. Ben de onları temizlemek için ayılmanı bekledim ama…’ Derken bunları anlattın bana tam olarak. ‘ keske şimdi de ben sarhoş olsam’
Keşke diye geçirdim içimden.. Ve keşke düşündüklerimi bu kadar açık anlamasan.. Ben bile bu kadar iyi anlatamazdım galiba.