Evin içini bir sukut secde ederken duvarlar, modern koltuklar hatta ecdattan kalkma tablo olan hat sanatıda bu sukut secdesine katılmışlardı.
Annem ve Babam sukut içinde kahvaltılarını yapıyorlardı.
Benim doğmama birkaç gün kalmış olmalıydı Annem ve Babam çok yorulmuşlardı.
Bilakis babam Necip çok yorulmuş olmalıydı kitap basımı yapan bir şirketi vardı hem işlerini yetiştirme gayesi hemde gözünün nuru biricik eşi Seher aklından çıkmıyordu.
Kahvaltı masasınında sukut bozulmuştu;
Annem: Necip galiba geliyor bu sefer çabuk hastahaneye gidelim diye bağırmasıyla, Babamı bir telaş sardı yaydan çıkan Ok’tan daha hızlı apar topar hastahaneye gittik.
Sabırsızlık la dünyaya gözlerimi açmayı beklerken aynı sabırsızlık dışarda da hakimdi.
Artık nefesler tutulmuş doğumhane kapısındaydı bütün gözler babam yerinde duramıyordu gözleriyle doğumhane kapısını süzgeçten geçirerek arka tarafa bakmaya çalışıyordu kapı açıldı ve hemşire ağır adımlar yüzündeki gülücükle babama doğru yürümeye başladı.
Babam havalanan bir uçağın almış olduğu hızla yerinden sıçradı. Hemşire “Allah analı babalı büyütsün nur topu gibi bir erkek çocuğunuz oldu.” Her zamanki bu klişe lafı söyledi. Babam sevinçten yerinde durmak bilmiyordu.
***
Nihayetinde yeni evime gelmiştik gözlerimi alamadığım güzle yakut yüzlü annemden hiç ayrılmak istemiyordum.
Bir anda ev kalabalıklaşmış Serkan, Fatma, Zülküf, Nesrin isimleri evin bütün yerini sarmıştı sanki bir konserde kaybolan çocukların ismi anons ediliyor gibiydi.
Sıra gelmiş isim katmaya babam Zülküf Baba sen Ezanı oku kulağına adını kat demişti.
Etrafı bulanık gören gözlerimle süzmeye başladım Ezan neydi? Zülküf Baba kimdi şaşkınlık içerisinde etrafıma bakmaya çalışıyordum.
Birden beyaz sakallı başında sarığı olan biri aldı beni kucağına adını tarif edemediğim bir koku sarmıştı bedenimi Zülküf baba bu olması gerekirdi beyaz sakalları sarığına ahenkle uyan bu güzel yüzü seyrede durmuştum.
Kulağıma yaklaştı Allahu ekber diye başladı bedenim anlayamadığım bir hisle kaplanmış kendimi bu güzel cümlelerin kollarına bıraktım.
Zülküf dede Ezanı bitirirken sonunda Cahit, Cahit adın Cahit diye 3 defa fısıldadı kulağıma adı gibi yaşasın dedi.
Çalışan çaba gösteren vatanına milleti anasına babasına hayırlı bir evlad olur inşallah diyerek sözlerini bitirdi.
***
Hayat bir kelebeğin ömrü kadar kısa ve şelalelerden dökülen su tanecikleri kadar hızlıydı önceleri emekleyerek sonra oturmaya şimdi ise yürümeye başlamıştım.
Annem ve Babamın bir birlerine usanmadan sıkılmadan iltifatları davranışlarının vermiş olduğu mutlulukla büyüyordum.
Günler 3-5 10 derken hızla geçiyordu nihayetinde hem konuşa bilmeyi hem de yürüyüp koşa bilmeyi öğrenmiştim
6 yaşında Mehmet, Hasan ve diğer arkadaşlarımızla oyun oynayıp zamanı böyle eze eze geçiriyorduk.
Mehmet 5 yaşında sarı saçlı mavi gözlü oyun oynamayı çok seven biraz geveze biraz hareketli yerinde durmak bilmeyen biriydi
Hasan 6 yaşında dalgalı siyah uzun saçlı kahve rengi gözleri olan ağır başlı bir okadarda hayattan zevk almasını bilen biriydi ama dolu doluya sanki 40 yaşında bir adamın düşüncelerini taşıyordu.
İşte böyle bir birimizle zamanı geçiriyorduk mahalledeki boş tarlada çamurdan telefon tabak çanak yapıyor bir birimizi çamurla boyuyorduk.
Her halde genimizde vardı seramik imalatı yapmak diye içimden kahkaha atarak geçiriyordum.
Minder oyunu, misketi, kart, göz yummaca hayatımızın her alanında usanmadan oynadığımız oyunlarımızı her gün büyük bir zevk alarak oynuyorduk.
Ha bide yeni aşk ne onu da öğrenmeye fırsatımız olmuştu.
Mahalleye yeni taşanın Sevgi adında bir kız vardı. Onu sokakta ilk defa görmüştüm kanım donmuştu birden aman Allahım bu ne güzellik.
Mehmet: Yanımda birden hayırdır Cahit ne oluyo yeni gelen kıza karşı dondun kaldın?
Hasan: Cahit aşıkmı oluyorsun yoksa?
diye başladılar Mehmet le gülmeye ben ne diyeceğimi bilmiyordum ağzımı açıp konuşmaya başladım ne olduysa sesim çıkmadı.
Arkamı dönüp eve koşmaya başladım arkamdan Hasan ve Mehmet tamam gel gülmeyecez deseler bile arkama bakmadan eve geldim onlar güldükleri için ayrılmadım aslında oradan o an ne yapacağımı bilmediğim için istemsiz bir hareketle oradan ayrılmıştım.
Aklımdan çıkmıyordu onunla konuşmak istiyordum bu merakım beni doyurmuştu sanırım fazla yemek yemiyordum Annem Cahit hastamısın oğlum diye sordu hayır anne birşeyim yok canım istemiyor diye cevap vermekle yetindim sadece günler böyle geçiyordu.
Kapı çaldı Hasan gelmişti Seher teyze Cahit evdemi oyun oynayacaz onu bekliyoruz Annemde evde Hasan cım çağırayım.
Cahit Hasan dışarda seni bekliyor dedi tamam anne geliyorum.
Hasanla bir birimize sarıldık ve arkadaşların yanına gittik Sevgide oradaydı Mehmet bana bakara pis pis gülüyordu utanmıştım.
Beraber oyun oynamaya başlamıştık ama ben gözlerimi Sevgiden alamıyordum beraber oyun oynamamız bana biraz daha güç vermişti rahat rahat konuşa biliyordum her gün beraber oyun oynuyor konuyorduk.
Ona karşı Aşkım daha çok büyüyordu ama ben bunu ne ona nede kimseye söyleye biliyordum söylersem belki dalga geçecekler çocuksun daha diyeceklerdi.
İşte günlerimiz böyle geçiyordu çocukluğumuzu en güzel oyunlarını oynayarak mutluluğunu sevincini yaşayarak.