Yorgun bir akşamın bitiminde, yine aynı şeyler olup bitiyordu bu kalabalık ama ıssız yerde. Ercan’ın işi bitmiş otobüsünü bekliyordu hiçbir şey düşünmeden. Öylece bakınıyordu sağ sola boş boş. İş stresinin yorgunluğu onu o kadar bitkinleştirmişti ki gelen otobüsünü bile kaçıracak vaziyete gelmişti. Neyse ki son dakika aracı fark edip, o acayip akbil sesini kullaklarında işitince biraz da olsa sersemliğini gidermişti.
Kendine cam kenarı kafasını yaslıyabileceği bir yer buldu. Kimseyle ilgilenmeden biraz kestirmek istedi fakat uyuyakalırım korkusu da vardı içinde. Buna rağmen yorgunluğuna yenik düşmüştü. Ufak bir rüyaya dalmış, denizin üstünde mavi bir kayığın içinde bulmuştu kendini. Telaşe, korku ve endişe her yanını sarmıştı sanki. Etrafında uçan balıklar görüyor buna bir anlam veremıyordu. Kayığın içindeki bilyeleri etrafını çevreleyen balıklara atmaya başlamıştı. Hiç durmadan otomatik bir silah gibi hareket ediyordu. Fakat o hızın içinde bile balıkların onunla konuşmak istediklerini farkediyor;
-Gidin başımdan, sizi kokuşmuş haydut balıklar, rahat bırakın beni…
Haykırıyordu fakat fayda vermiyordu ve birden çukura giren otobüsün tekeri ercanın kafasının cama vurmasına neden olmuştu.
-AAAAA…
diye bağırarak kalmış herkesin ilgisini üzerine çekmişti istemeden. Olup bitene kendisi de anlam vermemişti. O kadar gerçekti ki rüyası kalbinin atış seslerini kulaklarıyla bile duyuyordu sanki. Neyse ki ineceği durağa daha vardı. Son bir durak kala otobüsün kalkmasını bekledi ve düğmeye bastı. Fakat otobüs son durağa girmeden başka bir istikamete gitmeye başlamıştı. Ercan telaşlı bir şekilde şöförün yanına gitmeye çalışıyordu. Yeni uyanmanın da etkisiyle biraz asabi ve farklı davranışlara bürünmüştü.
– Son durağa uğramadınız?
-Merkezden mesaj geldi, otobanda sıkışıklık varmış ben de başka bir yönden gideceğim.
-Ama ben orda inecektim, bir uyarıda bulunmadınız, bu kadar da geldik, ne olacak şimdi?
-Ben uyardım önceki durakta kimse dinlemedi.
-Eee kardeşim olur mu öle şey, sen beni durakta indirmek zorundasın, ya da şu an ki istakametimizdeki ilk duraktta indireceksin.
– Merkezden bana haber geldi kardeşim, hem istikamet dışı olduğumdan başka yerde indiremem seni,
-Ne yani beni taksime kadar götürecek misin,
Cevap yok, umursamaz şekilde yoluna bakarak sürmeye devam etti şöför.
-Yahu insanı çileden çıkartmak için elinizden geleni yapıyorsunuz, işten evime gideceğim bu yorgunlukla…
Deyip sustu. Aklına başka bir şey geldi birden. Az önce gördüğü rüyanın tesadüf olmadığını düşüp, kavga etmemeye karar vermişti, hem şöförle hemde kendisyle. Öylece dalıp gittimişti kendince gene.Fakat otobüs içindeki yolcular bu durumdan rahatsız olmuş, Ercan’ı soru sorarak ve akıl vererek teselli etmeye çalışıyorlardı. Sonunda otobüs istikametine girmiş ve Taksime yakın bir yerde inmişti Ercan. Hiç kendini bozmadı. Geri gidebileceği bir durak aradı ve yoldan gecen bir minibüs kornasıyla aradığını bulmuştu. O gün öylece geçmiş neden böyle bişey yaşağıdığını düşünüp duruyordu.
Aradan bir hafta kadar geçmişti ve Ercan her zamanki yerinde otobosünü bekliyordu. Herşey olağandı hatta Ercan’ın içinde tarif edemediği kuş gibi uçacak bir sevinç vardı. Aslında bugünün genelinde vardı bu heycan ve her çalışana bir grip gibi bulaştırmıştı. Kendi kabına sığamıyordu. Otobüsü gelmiş, kafasında önceden kurmuş olduğu koltuğa oturmuştu. İnsanları izliyor, dışarıda olan bitene bakarak kendine göre çıkarımlar yapıyordu. Birden geçen hafta olan olayın aynısıyla karşılaşmıştı. Şöför gene birşeyler söylüyor fakat anlamıyordu. Düğmeye basmıştı ama şöför istikametini değiştirmiş hatta gülüyordu. Ercan kendini hiç bozmadan, aslanın ceylanı takip eder edasıyla şoföre yaklaşıyordu
-Şöför bey ben önceki durakta inecektim
-Merkezden mesaj gelince bir durak önce dönmek zorunda kaldık,
-Sakıncası yoksa aşağıdaki benzinlikte inebilirmiyim, gerçi durağınız da yok ama …
-Olsun orda trafik oluyor zaten. Işıklarda inersiniz,
-Teşekkür ederim
Her şey tıkırında ve evine yakın bir yerde inmişti. Hemde ineceği duraktan daha yakın mesafede inmiş olacaktı… Sonra geçen haftayla bu haftayı karşılaştırınca
-Ulan boşuna dememiş atalarımız tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır diye…
Tabi bir de rüyasını düşündü. Sanki olacaklardan haberdar beş veya on balık kendisini uyarmaya çalışıyordu fakat ben bunu anlamıyor anlamadığım gibi tüm kızgınlığımı ve küfrümü onlara savuruyordum diye düşünürken
-Vay be seçimler demek ki hep önümüzde ve bir şekilde doğru olana yöneliyoruz. Ama görecek göz nerdeeee. İşte anlamazsan öyle iki saat fazla otobüs yolculuğu sana güzeli böylece anlatmış olur.
diyerek kendi kendine mırıldandı sessizce…