Sonra dayanamıyorsun. Hayatındaki her şeyin kötüye gittiğini hissediyorsun.
Her şeyi içine atmaktan yavaş yavaş tükendiğini hissediyorsun.
Seni çok iyi anlıyorum diyen herkesin seni anlamadığını görüyorsun.
En yakınındakinden uzaklaşıyorsun. Herkesten gizlesen de saklasan da tükeniyorsun.
Dışarıya verdiğin ”Ben iyiyim” imajı içini yiyip bitiriyor.
Biri gelse ve tam anlamıyla yanında olsa düzeleceksin gibi geliyor.
Ama bu konuda o kadar yenilgiye uğradın ki, bir tarafın hep ”kimseye değer verme” diyor. Çünkü biliyor; değer vermekte sorun yok ama aynı değeri göremeyince başlıyor asıl sorunlar. Asıl sorunlar gelince asıl acıları da tatmaya başlıyorsun.
Ne giden geri geliyor, ne kalan değerini biliyor. Hayat devam ediyor.
Sen sadece günden güne hissizleşiyorsun…
OĞUZ ATAY
******
Başucu kitabınız var mı?
Hani defalarca okuduğunuz halde bir türlü yanınızdan ayıramadığınız. Elinizin istemsiz olarak uzandığı, aklınızın bir köşesini sürekli meşgul eden sözcükleri bir daha, bir daha okudukça farklı farklı anlamlar yüklemekten kendinizi alamadığınız. Kitabın içinden kendiniz geçiyormuş ya da içinizden yazarın yürüyerek geçip gittiğini hissettiğiniz?
Bir çok kitap okudum ve okumaya devam ediyorum. Bu benim vazgeçemediğim tek tutkum. Okuduğum her kitaptan alacak bir tat mutlaka buluyorum, bir ders, bir ışık, bir yüzleşme… Öyle ki; en yoğun günlerimde bile bulabildiğim her fırsatta bir kaç satır olsun okumadan günüm geçmiyor. Yazarları çoğu kez ayrıştıramıyorum, her yazar ayrı bir insan, ayrı bir yaşam benim gözümde, bunu sevmedim dediğim pek olmuyor, hatta neredeyse hiç olmuyor, başlayıp da bitiremediğim tek bir kitap oldu, onda bile sorunu kendimde aradım yazarında değil..
Bir kitabevine girdiğimde cebimdeki son kuruşa varana kadar orada bırakmaktan çekinmedim hiç, farklı ihtiyaçlar için harcadığım paraya çok acıdığım oldu ama bir kitaba verdiğim paraya asla… Kıyamadığım tek hazinem kitaplarım oldu bugüne kadar, karşılarına geçip baktıkça zenginlik hissini duyumsadığım. Paylaşamadım, ödünç dahi veremedim, kırıldı zaman zaman en yakın arkadaşlarım. Hayatıma girip çıkan aşklarım oldu, acılarım, gözyaşlarım. Kara bir sevdam oldu odamın içinde bir hayalet gibi birlikte yaşadığım. Her duyguda kitaplara sarılır mı insan, sarıldım. Her sayfada bir damla gözyaşı bırakır mı, bıraktım. Her acıda yüzümü güldüren bir satır buldum mu içlerinde, buldum. Bütün dostlarım bir yana, kitaplarım bir yana, aşktan öte, sevdadan güçlü…
Girişte bir bölümünü okuduğunuz Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanını ilk okuduğumda bundan dört yıl önce idi, öyle bir ruh halinde idim ki; ilk okuduğumda pek bir şey anladığımı söyleyemem. Sonra ne zaman kendimi kötü hissetsem aklıma içindeki cümlelerin geldiğini fark ettim. Bir daha okudum, bir daha, bir daha… Neredeyse sayfa numaraları ile içeriğini ezberlemiş, elimi attığımda aradığım yeri gözüm kapalı bulur hale gelmiştim. Fark ettim ki onca kitabın hepsi kütüphanede, o ise baş ucumda duruyor. Biliyorum ki daha uzun bir süre orada kalacak.
Bugün hayatımın en zor kararlarından birini vererek bir sosyal sorumluluk projesine katılmaya karar verdim. En yakınlarımla bile kitaplarımı paylaşmayan ben, hiç tanımadığım çocuk ve gençlere kitaplarımı ulaştırmayı, onlara belki de yaşamlarında ihtiyaçları olan o minik ışığı yakmayı, koskoca bile aleve minicik bir kıvılcım katmayı istedim.
Siz de yapın.
Ben yapabiliyorsam
Herkes yapabilir.
İnanın..
Karanlıklarda boğulmaya çalışılan ülkemizin, minik minik ışıklarla yeniden aydınlığın alevini yakmaya ihtiyacı var
Bir ateş de siz yakın.
Şimdi düşünün, hissedin ve baş ucu kitabınızı seçin.
Seçtiniz mi?
Hadi ne duruyorsunuz, gerisini paketlemeye başlayın!