“Get rich or die tryin’ – Ya zengin ol ya da olmaya çalışırken öl” – 50 Cent
3 Şubat, herhangi bir yıl…
Arabayı çalıştırdım. Mustafa abinin takip etmemi söylediği arabanın peşine takıldım. Aramızda yaklaşık 50 metre vardı. Önümüzdeki araba beyaz bir Mercedes’ti. Köyün içinden geçerken, kafamda garip düşünceler ve hafiften içimde heyecanla karışık bir korku vardı.Yağmur daha da hızlanmıştı, içtiğim sigaranın verdiği etkiyle her şey bulanık görünüyordu. Mustafa abiye baktım, hiç konuşmuyordu. Önümdeki araba durdu sonra, dörtlüleri yaktı,arabanın sağ ön camından bir el bize gel gel yaptı. Mustafa abi “git yanlarında dur” dedi. Ben de dediğini yaptım, diğer arabanın yanında durdum. Mustafa abi camı indirdi ve diğer arabadaki adamala konuşmaya başladı.
-Mayk durumun ne?
-İyidir be muzi, yanındaki kim?
-O hacııı…
-Hacı? Hacı mı cidden bu çocuk?
-Yok be mayk, onun kod adı hacı… Hahaha…
-Anladım, güvenilir biri mi?
-Mayk ben ne zaman yamuk adam aldım yanıma?
-Valla bilmem, bu işlerde yamuk yapanın sonu bellidir. Şimdi bizi takip edin, köyden çıkıp Lapta çöplüğüne gideceğiz. Yolu biliyor musunuz?
-Hallederiz mayk, sen merak etme.
-Tamam muzi, orada buluşuruz, on dk sonra.
-Tamamdır mayk… Görüşürüz.
Yanımızdaki beyaz Mercedes hareket etti. Ben de tam arabayı hareket ettirecekken Mustafa abi “dur biraz bekle” dedi.Dayanamadım sordum:
-Abi hayırdır bu kim ya?
-O… Ooo büyük babalardan biri. Sıkıntılı biri.
-Tamam abi de, biz bir şeyler alıp gitmeyecek miyiz? Niye bekliyoruz burada?
-Abim benim, sen benim sözümü dinle sadece. Yolu biliyorsun değil mi Lapta çöplüğüne giden?
-Biliyorum abi.
-Tamam o zaman, şimdi fazla hızlı sürmeden oraya doğru hareket edelim.
Arabayı çalıştırdım tekrardan. Köyün çıkışına doğru sürdüm ve köyden ayrıldık. Ana yola çıktım, gideceğimiz yer zaten beş dakikalık bir mesafeydi. O ara Mustafa abi elindeki sönmüş sigarayı tekrar yaktı. Bir nefes çektikten sonra bana uzattı. “Yok istemem” dedim ama ısrar etti, “Birazdan göreceklerini ancak bu şekilde kaldırırsın” dedi. Anlamadım ne demek istediğini ama istemsizce alıp bir nefes de ben çektim. Kafam güzlleşmeye başladı, aslında hep güzeldi. Lapta girişine geldik, yol sapağında içeri girdim, önümüzde bir yokuş vardı, hatta bildiğiniz cadde gibi. “Dümdüz git” dedi Mustafa abi. Sürmeye devam ettim, yokuşun sonunda yol bitti. Etrafı tellerle çevrili çöplüğe geldik. Çok pis bir koku vardı, Mustafa abi telefonundan birini aradı, onunla konuştu. Sonra bana döndü :
-Hacııı…
-Buyur abi.
-Hacı şimdi dümdüz sürüyorsun arabayı, o köyde gördüğümüz arabayı görene kadar sür.
-Tamam abi.
-Hacııı, bak bir şey daha diyeceğim.
-Nedir abi?
-Az sonra göreceklerini bir sen bir ben bir de Allah bilecek. Yoksa sonumuz az sonra göreceğimiz şey gibi olur.
-Abi sen ne diyorsun allasen?
-Sen sür şimdi…
Çöplükten içeri girdim, yaklaşık 250 metre kadar sürdüm, beyaz Mercedes’in ışıkları parlıyordu. Yanında durduk. Arabanın arka tarafında üç kişi ayakta konuşuyordu, aslında konuşma değil de ikisi bir adama bağırıyordu. Mustafa abi o an biraz ciddi bir sesle konuştu:
-Hacııı aman diyeyim, dalgada olduğumuzu belli etme. Bu adamlar içip iş yapanları sevmezler pek.
-Tamam abi, merak etme sen. Zaten karanlıkta nereden görecekler.
-Olm bunlar kaç yılın kurdu, sesin zaten mayhoş çıkıyor. En iyisi sen sana sorulmadıkça konuşma, tamam mı?
-Tamam abi sen nasıl istersen.
-Hadi inelim.
Önce Mustafa abi indi. Ardından da ben. Yağmur hafiflemişti, etrafta ağır bir çöp ve küf kokusu vardı, insanın ciğerini yakan cinsten. İçimde nedense anlamsız bir korkuyla karışık heyecan vardı. Kalbim çok fena atıyordu, sanki yerinden çıkacak gibi. Diğer üç kişinin yanına gittik. Hava karanlık olduğu ve benim de kafam biraz güzel olduğu için tam seçemedim yüzlerini, her şey hafiften bulanıktı. İki kişi diğerine bağırırken bir anda bir tanesi belinden tabanca çıkardı. O iki kişi hemen hemen aynı boylardaydı, uzun ve yapılı. Üçüncü şahıs daha kısa boylu ve zayıftı. Üçüncü kişi tabancayı görünce yalvarmaya başladı:
-Abi, abi…Kader abi, bak bir dinle beni!!!
Demek ki elinde tabanca olanın ismi Kader’di. Kader isimli şahıs aniden tabanca tutmadığı eliyle sağlam bir yumruk vurdu ve kısa boylu adam yere düştü. Kader bağırmaya başladı :
-Çetiiinn!!! Çetiiinn… Sana dedim ben, bana yanlış yapma dedim, paramı getir dedim. Sen ne yaptın!!! Gittin kumarda yediiinn!!! Şimdi seni ne yapayım ben,!!!
Kader yanında duran diğer adama döndü ve sordu:
-Serhat ne yapalım bunu?
-Bunun sonu belli Kader abi, vur gitsin!
Yerde çamura bulanmış şekilde dizlerinin üzerine çökmüş Çetin isimli kısa boylu şahıs, ellerini Kader’e doğru açmış yalvarıyordu:
-Kader abi affet ne olur affet, sana evimi satar öderim abi, abi… Abi…
Tam o esnada önce bir gök gürültüsü ardından da silah sesi geldi, karanlıkta tabancadan çıkan parıltıyı da gördüm. Ve Çetin yere serildi, Kader adlı kişi Çetin’i başına sıktığı tek kurşunla vurdu. Karanlıkta çöp kokusu ve barut kokusu birbirine karışmıştı ama ben barut kokusunu net bir şekilde alabiliyordum. Bir anda titremeye başladım, midem bulandı ve kustum. Çok kötü kustum hem de. Mustafa abi hemen beni doğrulttu ve arabaya götürdü. Beynim durmuş gibiydi. Dayanamadım arabadan dışarı çıkıp bir daha kustum.
O esnada Mustafa abinin konuşmalarını duyuyordum. Kader ve Serhat’la konuşuyordu.
-Kader abi siz ne yaptınız!
-Sıkıntı yok muzi, zaten cezası kesilecekti.
-Kader abi peki ya ceset?
-Serhat onu halledecek. Serhat al şu pisliği arabaya koy yok et sonra.
Serhat ismindeki şahıs diğer adamdan biraz daha iri kıyım biriydi. Yerde cansız yatan cesedi bir hamlede aldı ve beyaz Mercedes’in bagajına attı. Sonra Mustafa ve Kader’in yanına geldi. Kader’e konuştu:
-Kader abi ben gidiyorum o zaman, siz herhalde muziyle dönersiniz.
-Hallederiz Serhat, sen şu pezevengin cesedini hallet. Ha emaneti de getir muziye ver.
-Tamam abi.
Serhat arabanın arka yolcu kapısını açtı, içeri girmeden arabadan bir çanta aldı ve Mustafa abiye uzattı. O esnada ben biraz kendime gelmiştim, korkuyordum, herhalde bu korku durumu benim kafamdaki dalgayı öldürmüştü. Mustafa çantayı aldı, sonra Serhat arabaya bindi ve oradan uzaklaştı. Kader ve Mustafa abi yanıma geldiler. Mustafa başıyla “gidelim” hareketi yaptı. Arabaya üçümüz bindik, önde Mustafa ve ben, arkada Kader. Mustafa abiye sordum :
-Mustafa abi nereye gidiyoruz?
-Aynı köye ve aynı yere, kahvelerin oraya.
-Tamam abi.
Yavaş yavaş çıktım Lapta çöplüğünden, geldiğimiz yoldan geri gittim ve yol ayırımından ana yola çıktım. Ana yola çıkana kadar arabada sessizlik vardı, sadece dışarıdaki yağmurun sesini duyuyordum. Ana yola çıktığım vakit Kader, Mustafa abiye konuşmaya başladı:
-Muziii…
-Efendim abi.
-Muzi bu senin yeğen sağlamdır değil mi?
Ben araya atıldım, korkudan bayağı bir tedirgin şekilde :
-Saa.saağlamım abi!!
Kader beni tersledi:
-Sana sormadım çocuk, muziye sordum!
Mustafa cevap verdi :
-Sıkıntı yok abi, çocuk sağlam, hırslı ve aç.
Kader’e dikiz aynasından çaktırmadan baktım, başını onaylarmışcasına salladı. Biz bu arada mesafe yakın olduğu için köye vardık, ilk buluşma noktamız olan kahvelerin oraya vardık. Mustafa abi ve Kader arabadan indiler, yağmur durmuştu o ara. Aralarında ne konuştular duyamadım. Sonra tokalaşıp ayrıldılar. Kader yürüyerek karanlığın içinde kayboldu. Mustafa abi arabaya bindi, bize bırakılan çantayı açtı, çantayı açtığında ağır bir ot kokusu doldu arabanın içine. Çantanın içinden iki parmak büyüklüğünde bir şeyler aldı. İki sigara kırdı, iki tane sarma sigara yaptı. Sonra bana döndü:
-Hacı iyi misin sen?
-Mustafa abi az önce olanlar neydi? Aklımı kaybediyordum neredeyse. Adam vurdular be, adam vurdular!!!
-Abim, bak ağzını sıkı tutmazsan seni de beni de vururlar. Bu senin ilk sınavındı. Umarım geçersin, yoksa senin de sonun böyle olur.
-Sen beni tehdit mi ediyorsun abi?
-Hayır abim etmiyorum, sadece eğer sağlam durmak nedir bilmezsen başına gelecekleri söylüyorum.
-Anladım abi seni, sıkıntı yok, ama o adam… Yani neden vurdu onu, Allah aşkına ben bunu nasıl unutacağım? Sen beni nasıl bir işin içine soktun? Yok abi bu gördüğüm şey nasıl unutulur?
-Hacı bak abim, bu işlerde böyle şeyler normal, alışacaksın. Acımasız olacaksın ve ayrıca umursamaz. Yoksa yapamazsın.
-Ama abi bu nasıl unutulur?
-Olm sen daha şahit oldun, peki benim gibi infaz etmek durumunda olsaydın?
-Neeeeee!!! Sen adam mı vurdun?
-Evet, İngiltere’de bu Kader abinin adamıydım. Onunla biz beraber kaçtık buraya. Sana sonra anlatırım olayları. Ama şunu bil, bir kere atlattığımda bu olayı, sonrasında hiç umurun bile olmuyor kimin ölüp kimin kaldığı. Zaten ölümlü dünya, hani rapçi ceza diyor ya “Kim bilir ömrün kaçta kaçı kaldı geriye, Nefes sayılı alıp verdiğin, benim de senin de ” işte aynen böyle. Kim bilir ne zaman öleceğimizi. Önemli olan ölene kadar neyi nasıl yaptığımız ve yaşadığımız. Ben ya zengin olacağım ya da olmaya çalışırken öleceğim. 50 cent ne diyor hacıı?
-Ne diyor abi?
-Get rich or die tryin’ – ya zengin ol ya da olmaya çalışırken öl.
-Mustafa abi kim bu Kader?
-Sana yolda anlatırım, önce arabayı çalıştır ve yola çıkalım, üzerimizde 10 kiloya yakın mal var, güney tarafından rum alıcı gelecek iki saat sonra, yetişmemiz lazım. Haydi sür geri bizim mahalleye. Yol kaç dk sürer?
-50 dk abi.
-Tamam o zaman, şu malı da bir deneyelim. Bakalım dalga nasıl?
-Abi ben çok içmem ama.
-Ben de vermem kii, haha…
Mustafa elinde tuttuğu iki sarma sigaradan birini arabanın göğüs kısmında bulunan boş bölmeye koydu, diğerini ateşledi. Derin bir nefes çekti sarma sigaradan ve arabanın içi yine yanık ot kokusu doldu. Ben bu arada köyden çıkmış ana yola girmiştim, kendi şehrimize doğru sürüyordum. Yaklaşık bir beş dakika boyunca sessizlik oldu, yağmur tekrardan başlamış, hatta fırtınaya döndürmüştü. Bu beş dakikalık sessizlik içinde benim düşündüğüm tek şey o adamın vurulma anıydı. Tekrar tekrar gözümün önünden geçiyordu. Böyle dalgın sürerken arabayı Mustafa abi ansızın hafif baygın sesiyle konuşmaya başladı :
-Hacııı…
-Buyur abi.
-Yağmuru neden severim bilir misin?
-Neden abi?
-Çünkü yağmur bütün pislikleri örter, siler, süpürür. Yağmur aslında ölümün yansımasıdır. Aynı ölüm gibi herşeyi alır götürür, siler temizler. Şimdi şu anlar var ya, hani yaşadık, işte o anlar ve diğerleri, biz öldüğümüzde hepsi silinip yok olup gidecek. Aynı yağmurun altında ağlarken gözyaşlarımızın silinmesi gibi. Ve geriye sadece sessizlik kalacak, aynı fırtınanın sonrasında anlatılamayan fakat anlaşılan his gibi…Boşluk…
-Anladım abi seni.
-Bok anladın hacı bok anladın… Sen sürmeye devam et, şehre yaklaşınca söyle bana.
-Abi tamam, ama sen bana bu Kader’i anlatacaktın.
Mustafa bana baktı, gözleri kısılmış ve kıpkırmızıydı. Elindeki sarma sigaradan bir nefes daha çekti. Sonra konuştu:
-Evet onu anlatacaktım sana…
Devamı gelecek.