Memur Mustafa bey gece üç gibi kafasına aldığı taş darbesi ile yaralandı. Kafası bozuk bir genç suratına taş fırlatmış, aslına bakarsanız öyle pek yaralanmış sayılmaz zaten taşı atan ıskalamış olmalı. Benim tuhafıma giden ise neden gece üçte yapmış olduğu, Zavallı Mustafa bey ile ne gibi bir derdi olabilir. Olayın üstünden daha yarım saat geçmeden kafasında havluyla odaya dalıverdi, böyle titiz bir adamın hastaneye gitmeden direkt buraya gelmesine de şaşırdım doğrusu, Mustafa beyden biraz bahsetmek gerekirse elli yedi yaşında hiç dökülmemiş saçları ile yaşını pek göstermeyen bir adamdı. Sinirli bir mizacı olan Mustafa bey’in suratı biraz maymunu andırıyordu, Boyu ise bir zürafayı, Küçüçük gözleriyle nasıl görür bir türlü bilemezsiniz. Semtimize geldiği günü dün gibi hatırlarım bir alay komutanı gibi topuklarına vura vura gelmişti, ve gelir gelmez bir dilenciyle tartışmıştı zavallı adamı hırsızlıkla suçlamış üstüne üstlük süründürmekle tehdit etmişti. Velhasıl Mustafa bey tek başına yaşayan karnı tok sırtı pek kindar bir yaşlıydı. Hiç beklemeden ifadesinin alınmasını istedi ve şikayetçi olduğunu da belirtti. Tarif ettiğine göre genç bir dev kadar uzunmuş o yüzden yüzünü görememiş, bu bana pek inandırıcı gelmedi doğrusu, Mustafa bey kısa boylu birisi değil ondan uzun birisi ise yakalamamız pek uzun sürmez. En son kiminle tartıştığını sorduğumuzda ise tereddüt etti. Bunu niye soruyorsunuz diye çıkıştı bizde soru sormayı kestik. Böyle bir adamla konuşuyorsanız fazla dayanamazsınız en sonunda elinize taşı siz de alabilirsiniz. Gün ağarırken Mustafa bey sonunda bizi bırakabildi. Planladığım uyku düzenim tabii ki bozuldu ve eşekten düşmüşe döndüm. Tüm sesler sanki bomboş bir odanın içindeymiş gibi kafamda yankılanıyordu. Bugün çok uzun geçecekti, kahve makinesine doğru ağır ağır yürüdüm.