Kendimi taşıyamayacağımı hissettiğim bir güne uyanmıştım bugün. Bazen o gün hiçbir şey yapmak istemezsiniz adeta derin dondurucuya konmuş gibisinizdir. Muhteşem bir gecenin ardından kendinize mecbur kaldığınız ertesi gün. Yatağımdan kalkmamak için kıvranırken dışarıda duyduğum yağmur sesiyle, bulutlu ve ağlayan bir Ankara sabahını özlediğimi fark ettim. Bu özlem beni biraz geçmişe götürdü. Eski resimlerime ve yazılarıma bakınca anladım ki ne kadar da çok kayıp varmış hayatımda. Bu kayıplar beni kalemimle buluşturdu. Bugün ben kendimi taşıyamazken belki kalemim bana yardım edebilirdi.
Bazen hayatta öyle mutluluklar yaşarsınız ki daha ötesi yoktur dersiniz. Bazen de o kadar çok hayal kırıklığı yaşamışsınızdır ki, artık hayal edecek gücünüz kalmamıştır. Her ikisinde de sonuç aynıdır aslında: Kayıplar ve yalnızlık. Bu kaybedişler tek kişilik ise dayanılmaz bir hal alabilir. Tıpkı bazı aşklarda olduğu gibi. Siz hayalinizdeki ve içinizdeki kişiyi sevmişsinizdir ve onu hayalinizde öyle yüceltmişsinizdir ki gerçekten onu tanıdığınızda büyük bir hayal kırıklığı yaşarsınız. Ama ne karşınızdaki suçludur ne de siz. En zoru ise çift kişilik yalnızlıklardır. Ona bir ten mesafesi kadar yakın gözükseniz de gerçekte yıldızlar kadar uzağındasınızdır.
Sonu yalnızlık olan bu öykülere hep büyük bir heyecan ve tutkuyla başlarız. Belki bu sefer bitmez dediğimiz ümitleri barındırır bu hikayeler. Bundandır hayatta hiçbir zaman güzel sonlara inanmayı beceremeyişim; çünkü sonu olan bir hikaye güzel olabilir mi? Sonları olmayan aşkları ararsınız. Bazen aşkı alaturka bir müzikte, bazen şehrin keşfedilmemiş sokaklarında ya da tanımadığınız bir kişinin gözlerinde ararsınız. Bazen ise tanıdığınızı sandığınız bir kişinin teninde… Ardından sisli yüreğinizde bulduğunuzu sanırsınız ya da sanmak istersiniz. Çünkü kolaydır insanın kendini aldatması. Gittikçe acıya dönen bir tadı vardır çoğu hikayelerin. Üstü şeker kaplı içi acı dolu bir marmelat gibidir. Hikayeye başladıkça acısını hissettirmeye başlar; ama tadına baktıkça bir yandan da o acıya bağlanmaya başlarsınız. Hikayenin sonunda ise geriye hiçbir şeyin yüreğinizden silemeyeceği bir iz kalır. O izi hafifletmek için bilmediğiniz tatları denersiniz, belki yüreğimdeki acı bir nebze de olsa diner diye; fakat her farklı tat da artık tat alma duyunuzu kaybettiğinizi anlarsınız.
Yine de bütün kaybedişlere ve yenilgilere rağmen içi hayal kaplı yıldızları olmalı insanın. O yıldızlara ulaşamasak bile gecenin en karanlık olduğu anlarda onlar bize yol gösterecektir. Bazen o yıldızları tanımadığımız kişiler dolduracak ya da tanımaktan korktuğumuz… Belki de yıldızların içinde bilmediğimiz serüvenlere yolculuk edeceğiz. Sonunda kaybettiğinizi sansak bile çok şey kazanacağız aslında. Her yaşanılan insan ve hikaye sonunda ayrılık da olsa bir kazançtır. Hem hayat korkakların harcı değildir, kaybetmeyi göze alabilenlerin işidir; çünkü yaşamak da yetenek ve cesaret ister. Unutmayalım ki! Hayal ettiğimiz ve kaybetiğimiz kadar varız.