Kendiyle konuşmayı seven bazen sırf bunun için geceleri uyuma bahanesiyle yatağa erkenden girip kendiyle konuşan birinin hikayesi. Hayatı çok hareketliymiş. Yani aslında çok sıradışı değilmiş ama o hayatın ancak yavaş yaşanılınca anlam kazandığını düşündüğü için hayatı ona hızlı ve hareketli gelirmiş. Ne zaman yalnız kalsa gözlerini kapar o günün hayalini kurar kendince insanların ne demek istediğini düşünürmüş. Sonra olanların gerçek anlamında değişik nedenler yattığını farkedermiş. Evet o gün birisi herhangi bir karakter ona kızmış bizim ki de tabii düşünmeye zaman bulamadığından tepkisini ölçüp tartmadan vermiş. Yanlız kalıp düşününce anladığı bu gerçekler onu çıkmaza sokuyormuş. Konuşulanların anlamını anlamak konuştuğu şeylerin herşeyle ne kadar ilgisiz olduğunu fark etmek onu deli eder olmuş. Ve bir karar almış Artık konuşmazsam daha az şey düşünür daha az şey dert ederim demiş. Atladığı nokta ise insanlarla iletişim içinde değilken hayatın akışına kapılıp gitmiyorken yalnız kalmaya düşünmeye daha çok vakti oluyormuş. Başlarda düşünememekten hayatın düşünmeye zaman bırakmadığından yana yakınırken sonraları insanların gerçek düşüncelerini anlıyor oluşu konuşmaların ardındaki niyetleri farkediyor oluşu onu deli etmeye başlamış. Bu yüzden insanlardan yabancılaşmaya kalabalıklar içinde bir toz tanesi olmaya karar vermişti. Bilmiyordu ki toz taneleri en çok düşünenlerdendi. Kendileri her ne kadar yaşamasalarda yaşananları hissediyorlardı ki bu düşünmektende beterdi. Hatta en beteriydi. Konuşmadığı kalabıklar arkasına saklanan toz tanesi bu sefer hissetiği acılar canını sıkmaya başlayınca kendini onların yerine kendini kalabalığın herhangi bir parçası yapmaya başlamıştı. Birinin acısı paylaşıyor onun gözünden dünyaya bakıyordu. Sonra bir diğeri sonra öbürü ve o ve onlar ve ve ve derken acılar dertler yaşanılacak hissedilecek duygular artıyor ve toz tanesi yoruluyordu. Hissetmek kötüydü. Ama Çok şey hissettiği için yorgun oluşu daha kötüydü. Bu sefer hissizliği seçti. Duyguları yaşamamaya algılamamaya karar verdi. Yine işe yaramıyordu dünyada kendini hangi kefeye koysa nereye sığınsa olmuyordu. Düşünemeyen hissedemeyen bir toz olmak da olmamıştı. Ne istediği hakkında hiç bir fikri yoktu. Kalabalıklar içindeyken insanları kırmış, kendi içindeyken kendini kırmış, kalabalıklar arkasındayken ruhunu yormuştu. Gitgide sorunlara bulduğu çözümler yeni sorunlar oluyor. Bulduğu yeni çözümler yine sorunlar yaratıyordu. Böyle böyle hiç olmaya başlamıştı. Ama bu sefer yeni bir çözüm bulmakta hızlı davranmayacaktı sırf yanlış bir yol değil diye doğruluğundan emin olmadığı şeyleri çözüm adı altında kendine acı çektirmeyecekti. Bu zaman alacaktı ama zaten ilk yaptığı da bu değilmiydi daha fazka zaman kazanmak ya da zamanı yavaşlatmak. Düşünmeye pay bırakmak. Kalabalık içinde bir bireyken kendini küçük bir toz tanesine kadar düşüren düşünme eylemi şimdi onu karanlıkta aydınlığa çıkaracaktı. Yazarsa herşey düzelecekti ve yazdı… Yazılmamış şeyleri yaşamıştı ve okunmamış şeyleri yazdı…