Oldukça hoş geliyor koku burnuma… Hindistan cevizi sütüyle yeni ovulmuş vücut… Yer yer çatlamış bir bel, ama dokunulası, yumuşak ve mis kokulu… Çılgın gibi seviyorum onu… Ama o benden çabuk bıktı. Fazla tatlı, mmm… Örneğin çilekli milkshake gibi… Üç beş yudumdan sonrası sıkar, fazla tatlıdır çünkü… Öyle bir şey işte…
Evet… Şimdi de mis gibi parfüm kokuyor. Hafif sakallı suratı… Öperken sakalları dudaklarıma batıyor. Zaten tam öpemiyorum. Boyu benden uzun. Parmak uçlarımda ancak yetişiyorum yanağına… Birazdan gidecek ve bitecek… Ev; parfüm, hindistan cevizi ve…Aaa!! Evet!! Yanık kokuyor. Ocakta unuttum çikolatalı pudingi…
Mutfağın kapısında durup onun aynada saçlarını düzeltişini seyrediyorum. Öyle güzeller ki… Bazıları ısrarla dimdik duruyorlar. Hafiften gülüyorum bu duruma. Oysa az sonra hıçkıra hıçkıra ağlayacağım… Biliyorum… Güldüğümü aynadan görmüş olacak ki dönüp bakıyor bana…
Gözleri… Kahverengi… Işıl ışıl… O gözlere bakıp dalmayı bir zamanlar her şeyden çok istiyordum. Şimdiyse bir daha onları göremeyecek olmanın acısı vuruyor bedenime… Mideme kramplar giriyor.
Birden acı bir sıvı ağzıma doğru yükseliyor. Kusmam gerek. Lavaboya doğru atılıyorum. Arkamdan geliyor. Yüzüm, durumumu belli ediyor olmalı ki, lavaboya doğru koşarken antredeki aynada onun suratını görüyorum. Korkuyor…
Sadece öğürüyorum. Midem bomboş çünkü. Elimi, yüzümü yıkayıp, aynada kendime bakarken arkamda durduğunu görüyorum. Sanki bunca zamandır birbirimize, tıpkı şimdi olduğu gibi, hep aynadan bakmışız. Tam olarak ulaşamamışım tenine, kalbine… Hep yansımasını seyretmişim…
—-
Arkasını dönüp salona giriyor.Ellerim titriyor.Bunca zamandır hiç böyle hissetmemiştim.Elini tuttuğum,öptüğüm,seviştiğim adamın gidişine seyirci kalıyordum.Ve hiç bir şey hissetmiyordum.
Yüzümü kurulayıp salona giriyorum ben de.Pencerenin önünde sırtını kapıya dönmüş dışarısını izliyor.Tanıdık bir filmin içerisinde gibi hissediyorum.Artık gitse keşke..Gitse ve bitse..
Kendimi en yakın koltuğa bırakıyorum.Yaptığım basınçtan olacak gürültülü bir gıcırtıyla biraz kayıyor koltuk.İrkiliyor.Arkasını dönüyor ve bana değil,sanki ben şeffafmışım gibi ardıma bakıyor resmen.
Elimle gitmesini işaret ediyorum.Saatlerdir uyanığız ve tek bir kelime bile konuşmadık.Gözüm yine saçlarına takılıyor.Evden çıkmadan mutlaka elimin değmesine ihtiyaçları varmışcasına hala dimdikler..Hafiften gülümsüyorum galiba farkında olmadan..O da gülümsüyor.Ve kapıya yöneliyor.
Allah’ım! Nasıl yemek istiyorum çikolatalı pudingi.İçimden gelen sese gülüyorum yine.Diyor ki, gitse de rahat rahat yiyebilsen..
Kapı sesi…
Gitti..Kalkıp ardından bakmadım bile..Yıllar boyunca artık “ben” olmuş adamın gidişinden memnun oluyorum.
Çoktan yapılması gereken bir şeyi yaptığı için minnetarım ona.Söyleyememek en kötüsü..Kalbime batan kırıklarla beraber onu da yolluyorum.Oysa ona ihtiyacım olacağını biliyorum.Belki ona değil ama biraz sevgiye ihtiyacım olacak.
—-
Cama yansıyan görüntüm ürkütüyor beni.Ben dimdik, sapasağlam olduğumu sanıyorum.Ama görüntüm hiç öyle demiyor.
Gitmek istiyorum ben de..Bu uğursuz eşyalardan,bu evden hatta kendimden bile korkuyorum.
Ölmek..Ölmek..Bir kez daha ölmek..
—-
Saatlerdir burada oturuyor olmalıyım.Hava kararmış..Farkında bile değilim..
Artık kalksam iyi olacak..