Hayatıma girdin ve kafamın içinde ki boşluğa boyanı sıçrattın.Ruhum seni kıskandı ve bedenimi senden uzaklaştırdı.Böylece bir yol ayrımına girdim.2 kişi oldum.Sevmek isteyen ve iteleyen taraf.Parçalandım.Buna engel olamadım.İstesem de tekrar sevemem seni avuç içlerine dokunamam eskisi gibi.Söyle bana…Çığlık at kulaklarıma.Vur kır parçala içimde bıraktığın nefretin duvarlarını.Söylesene ne yaptın bana?Her bedene sinmiş kokun,her saç tanesinde buram buram sen.Ve ayak bastığın her kalpte senden kalmış bir parça…
Saltanatımın kurumuş topraklarında bir ağaç filizlendi.Zaman parmaklarından huzuru saldı köklerine ağacın…Ağaç büyüdü, yeşerdi.Ve kuraklığın en gözdesi oldu.Zamanla bereketinden saçtı çevresine.Filizlenen her bir dal güçlendirdi saltanatımı.Güzelleştirdi.Sağlıklı kıldı.O ağaçtan besleniyordum.Eksik olan bütün güzelliklerimi tamamlıyordu ve beni kusursuz kılıyordu.Güneş batmıyordu.Ve topraklarıma atılan her adımdan aynı ses çıkıyordu ”Güç”.Bir gün güneş hiç doğmadı ve karanlığın içinden uzanan bir kadın o ağacı avuçlarının arasında yok etti.Beni kuraklığın içinde hapsetti.Gözlerimi karanlığa açtım.Tekrar ve tekrar kurumuş dudaklarımı kaybımın sabahına, göz yaşlarımla araladım.Hapis olduğum sancılı çoraklığın üzerinden 17 yıl geçti.17 gece.Ve 17 nefes.Güneşimin sonsuza kadar battığını düşündüğüm günlerden birinde bir adam adım attı tam içime.Avuçlarını uzattı gökyüzüne.İçime bir ışık demeti yağdırdı ve beni nefesiyle canlı kıldı.Yaşadığımı hissettim ve tekrar yeşillenip bereketimi topraklarıma saçtım.
Ve topraklarıma atılan her adımdan aynı ses çıktı ”Aşk”.
Öyle zamansız bir gecenin ardından,
Kanatlarını açtın,
Susuzluğumun ateşinden yanmıştı dudaklarım
Parçalanmıştı
Parmak uçlarınla dokundun
Yaralarım zamanın yankısında iyileşti.
Ve inan bana bu kadın yaşadığını hissetmişti.
Fısıldadılar.Duyulmadı sesleri.