Saat beş’i beş geçiyor.
Midem bulanıyor.
Hava sıcak.
Uyuyamıyorum.
Terledim.
Suratım ıslak.
Arada bir hiçliğime ağlıyorum.
Sonra göz yaşlarımı siliyorum.
Bir on dakika, bana piçliklerini hediye eden insanları düşünüyorum.
Sıfır’a sıfır gittiğim doğru. On’a sıfır.
Tekrar başlıyor göz yaşlarım ağır ağır akmaya.
Hıçkırık yok, sessizlik var.
Altı saattir yatakta böyle dönüp duruyorum.
Duruluksuz düşüncelerle.
Saat beş’i yirmi beş geçe kalkıyorum yataktan.
Uzun süredir suratına bakmadığım defterimi alıyorum elime.
Tüm mide bulantımı kusuyorum ikinci kalite geri dönüşümlü kağıda.
Dudaklarımı yiyiyorum.
Sızlıyorlar.
Güneş sırıtmanın edepsizliğinden mimiklerini oynatmaya başlıyor.
Rahat değilim.
Yatağıma sokuluyorum tekrar usulca.
Küfürler ediyorum içimden herkese.
Böyle olmak zorunda mı ?
(”Zorunda mıydı” olmalı aslen bu soru)..
Geçiriyorum aklıdan mantığa sığan bir cümle yapısını..
…………………
Kuşların tatlı sabah selamı kulağıma geldiğinde hırçınlaşıyor…
…………….
Ötüşleri durdurmak güç….
…..
Kuru bir boğazım var..
….
Öksürmek olmaz..
……….
Sonra,
Çok değil, ..
Ansızından biraz sonra..
…………….
Yutkunmadan döktüğüm göz yaşları..
…..
Duşa girmeliyim.