İnanın herkes bir gün gidiyor. Dünya üzerinde kalmaya niyetli kimse yok. Gitmek kelimesinin yan anlamlarından da bahsediyorum burada. Ailenizden birinin ahirete tekabülünden tutun da sevgilinizin kapıyı vurup gitmesine kadar. Kapıyı vurup gitmesi dedim çünkü sessiz giden birilerine henüz denk gelmedim. İkili ilişkilerde her şey güzel başlar ama bu her şeyin güzel devam edeceği anlamına gelmez. Son kulvarda nefesi kesilmekte olan bir arap atına benzetiyorum ben ilişkileri. Seni bitiş noktasına ulaştıracağı bir realitedir ama bu ne kadar çabuk olur onu zaman gösterir. Evet, zaman dedim! Hani şu her şeyin ilacı olduğuna inanılan kavram. Doğruyu konuşmak gerekirse zamanın bir yarayı sardığına henüz şahit olmadım. Zaman sizi A noktasından B noktasına götürebilir ama inanın o B noktası sizi asla tatmin etmez. İnsanoğlundan bahsediyoruz azizim; hep bir açgözlüyüz, hep bir benciliz. Yapacak bir şey yok, bu bizim yaradılış özelliğimiz.
Gün geliyor ve onun çekip gitmesine şahit oluyorsun. Şahit oluyorsun çünkü elinden bir şey gelmiyor. 2. bir şans isteyebilirsin belki, ama şunu biliyorum ki o kaybettiğin ilk şansın yerini hiçbir şey tutmuyor. O gidiyor ve sen bir bardak daha çay içiyorsun. Sigaranı da yakmışsındır. Şiire bir yönelimin de olmuştur belki. O gittikten sonra ikinci yeni okursun mesela. Sonra alışırsın. İşte bak bu da bir başka yaradılış özelliğimiz: “Alışmak”. Unutmak demiyorum bak. Çünkü unutmak diye bi’şey yok, alışmak var. Unutmak çok başka bir hikayedir. Unutmak için her şeyi katran karasına boyaman gerekir. Oysa biz hatıralarımızın üzerine ince beyaz çarşaflar örtüyoruz. Orada olduklarını biliyoruz ama pek görünür olsunlar istemiyoruz. Alışma sürecinde de sonrasında da onu hatırlatacak şeyler illa ki olur. Bir şarkı, bir gülümseme, anlamsız bir anı… İlk başta kaptırırsın kendini, belki o arsızlaşan özlemin yine esiri olursun. Ama alışmak o turkuaz denizin altın sarısı sahilinde yürümek gibidir.
Bir zaman sonra “o” aklına gelir ve yüreğinde Fatihalar okunur.
1 comment
Güzel bir yazı olmuş, tebrikler.