Çayı Seven Kız
Eskiler der ki; bundan asırlar önce bir kız çocuğu dünyaya gelmiş. Doğduğu günü geride bırakıp, geleceğe kürek çekerken; görenleri hüzünlendiren, sevenlerini üzen, onu tanımayanlarda ise derin bir merak uyandıran kederli bakışları, her geçen gün daha da belirginleşmiş. Anlamış ki, yüreğinin derinliklerinde, oralarda bir yerde bir şeyler eksik. Gün dönümünden tan yerine, fırtınalı akşamlardan, çiçek kokan sabahlara, karlı dağların önünde, balık kokan denizlerde, zamana ve mekâna meydan okuyarak her yerde o’nu aramış. Ama nafile. Bir sabah yola çıkmış kargalarla beraber. Yıldızlar, parlak gökyüzünü, dolunaylı akşamlar, puslu sabahları, kardelenler, hanımellerini, balıkçılar orkinosları, arılar kovanları kovalamış. Bu meşakkatli ve zorlu yolculuğun sonuna geldiği halde eksik olan parçayı hala bulamamış. İçindeki umudu yok eden bir kedere kapılmış yüreğini. Diz çökmüş. Ve ellerini gökyüzüne açtığında bir mucize oluvermiş. Bir yaprak parçası konmuş avuçlarına. Narin, hiç görmediği kadar yeşil, annesinin elleri kadar yumuşak… Kokusunu içine çekmiş. Ne kardelen gibi kokmakta ne de bir gül. Bir daha çekmiş içine ta derinlere, gidebildiği kadar derine. Ve huzur tüm bedenine yayılmış. Ayağa kalkmış. Artık mutluymuş. Eve dönmek için arkasını döndüğünde bir ses işitmiş gaipten: “ Daha fazlasını istiyorsan, ihtiyacın olan bir fincan sıcak su.”
-SON-