Zihnimin kıyısında bir akşamüstü.
Betona evrilen şehirde
Bizi hapsetmiş modern şahmeranlar;
Tramvaylar.
Bir pencere kenarında
Kaybolmuş dizeler aklıma düştü.
Mahşer yeri gibi duraklar
Ve
Gri, çıplak kentte içine kapanık insanlar.
Pencere camı ile şakağımın arasında
Nedensiz bir çekişme var.
Bir adam var yanımdaki koltukta
Takım elbiseli ve elinde sigarasıyla.
“Kim bu kalantor?” diye ilişiyorum
Gözümün ucuyla…
Sonra,
Kafamı çevirip bir daha bakıyorum
Ve bir daha…
“Aman Allah!” Ne işi olur ki
Cemal Ağabey’in bu tramvayda?
Bozuntuya vermiyorum:
“Laleli’ye gidiyorsan Cemal Ağabey,
Oradan geçmez bu tramvay.”
“Gel benimle.” diyor, istemsizce takip ediyorum.
Tramvaydan iniyoruz.
Bir sağa, bir sola bakıyor,
Elindeki sigarasını yere atıp söndürüyor.
Kaldırımdayız.
Hızlı adımlarla
İnsan keşmekeşinin arasından süzülüyoruz.
İzliyorum.
—Ne çevikmişsin be ağabey!—
Onu fark edince şimdi
Üstüne, başına atlayacaklar.
Lakin öyle olmuyor.
“İnsanlar bakarlar, göremezler.
İçlerinde yaşarsın, fark etmezler.” diyor.
İnsan selini yara yara
Kendimizi bir parka atıyoruz.
Ben neden tramvaydan indim,
Hâlâ bilmiyorum.
Deniz manzarasına nazır oturuyor,
Körfezi cephemize alıyoruz.
Bir sigara daha yakıyor
İnsanlardan kurtulmanın şerefine.
Denize dalıyor,
Uzun bir süre.
Sigarasını tuttuğu elinin içiyle de
Şakağını avuçluyor.
—Ben bu pozu biliyorum.—
“Niye Laleli’ye geçmedik
Sormayacak mısın?”
“Niye?”
“Ne o güzel boyunlu kadınlar
Ne de sarhoş olunası pasajlar
Kaldı geriye.”
Cemal Ağabey satırlara dökülüyor,
Keyifleniyorum.
Tekrar dalıyor denizi seyre.
Göz kapakları ile dalgalar
Muazzam bir ahenk içinde.
“Anlaşılmazlık canını sıkmış biraz.” diyor.
“Bilmediğin de yok Cemal Ağabey.”
Derken dizine bir güvercin konuyor.
Güvercini usulca avucuna alıp:
“Düşüncelerin ilelebet yaşasın istersen
Güvercinin kanadına fısıldayacaksın.”
“Üvercinka!” diye parlıyorum.
Gülümsüyor.
Güvercini dudaklarına götürüp
Bir şeyler fısıldıyor.
“Ne söyledin Cemal Ağabey?”
“Bu şiirin şairi sen değil misin,
Sen söyle.” diyor.
Duraksıyorum.
İkimiz de mütebessim.
Güvercini salıyor,
Kuş, mavi göğüne karışıyor
Bir Akdeniz şehrinin.
Bir an eli hızlıca ceketinin iç cebine gidiyor.
Küçük, siyah bir ajanda çıkarıyor.
Sigarası iki parmağının arasında.
Pantolonun paçasına kül ha döküldü ha dökülecek.
Korkuyorum.
Ajandaya bir şeyler yazıyor.
Cemal Süreya’ya yanımda ilham geldi;
Şaşırıyorum.
Sessizce eğiliyor, bakıyorum.
“Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.”
“E, Cemal Ağabey, çok önceden
Zaten sen bunu yazmıştın ki.
“Aklıma her geldiğinde tekrar yazarım.”
“Kim?” diyorum,
Yine “Bu şiir senin, sen söyle.” diyor.
Anlamıyorum.
Elindeki cigarasını atıyor denize.
Arkasına yaslanıp göğe bakıyor;
İzliyor bir süre göğü sessizce.
Birden atılıyor:
“Göğü bilir misin, göğü?
Gök, gömgök.
Özgürlüğün, hürlüğün şarkısı.”
“Bulutlar ise” diyor,
“Şarkının beyazı.”
“Şarkısı-beyaz!” diyerek
Heyecanla atılıyorum.
Yine gülümsüyor:
“Esasen şairler şiirleri ile yaşar,
Sen ise şu an şiirleri bende yaşatıyorsun.”
—Bu Cemal Ağabey’i de
Anlamak güç doğrusu.— diyorum içimden,
Elim aşağı süzülürken
Kirli sakallı çenemden.
“Şairler insanın aklındakini de okur,
Ona göre.” diyor.
İrkiliyorum.
Cemal Ağabey’in peşine düştük
Sorgusuz.
Bende ne bir merak
Ne bir heyecan.
Bir ben var bende
Duygusuz.
Yine sinsilik damarım basıyor:
“Cemal Ağabey, biraz kadınlardan mı bahsetsek?”
Bana bakıyor, gözlerini çekip ufuktan:
“Ömrümce bahsettim, yetmez mi,
Hem sen ne anlarsın ki kadınlardan?”
Az duraksıyor:
“Yine aklını okudum, değil mi?”
Donakalıyorum.
Güneş artık dağlara meyletmiş,
Kucak açmış dağlar, bekliyor;
Bağrına basacak.
Deniz turkuvazdı.
Şimdi lacivertten siyaha çekiyor;
Sular kararacak.
Bu kez ben kayboluyorum denizde.
Kollarımı açsam kucaklayacağım körfezi.
Oturmuşuz öylesine yüksek bir tepede.
Gözükmüyor, ama var biliyorum
Ufuktan ötesi.
“Yalnızlık mı yeğdir Cemal Ağabey,
Birine bağlanmak mı?
Kimi sevmeli, söylesene
Kime sarılmalı?”
Uzun bir sessizlik…
Hâlâ ayırmıyorum gözlerimi ufuktan,
Bir an olsun ya aralanırsa diye arkası.
Cemal Ağabey’de hâlâ soluk yok.
Dönüp bakıyorum, kendisi de yok.
Siyah ajandasından bir kağıt parçası:
“Tüm insanlığı sev,
Afrika dahil.
Ama
Kimseye bağlanma,
Şiir hariç.”
Gün ışığı pencereden sızıp
Şakağımdan gözüme süzülüyor.
Yine, ineceğim durağı
Kaçırıyorum.