– Oynanan oyun bir trajedi adı insan, kahramanıysa hep kazanan ölüm adlı solucan.
Edgar Allan P.
” Yendiden yaşamak için ölmek ve tekrar doğmak lazım. Yoksa neden ölüm olsun? Niye en güzel şeyler bitsin? ” diye düşünüyordu gecenin karanlığında bile beyazlığını yitirmeyen karlara bakarken. ” Garip biri ” diye konuşuluyordu etrafta. Kimisi de ” deli mi bu? Kendi kendine konuşuyor ” diyorlardı. Ama o bunları bilmiyor, bilse bile umursamayacaktı. Çünkü insanlardan nefret ediyordu. En başta kendinden ediyordu nefret. Bir tek Çiko adını verdiği iç sesiyle konuşuyordu. Çocukluğundan beri Çiko onun en iyi dostuydu. Onu kırmaz, babası gibi dövmez, annesi gibi bağırmaz, garip halleri var diye oyun oynamayan eşrafları gibi hor görüp hiç var olmamış gibi davranmazdı.
” Biraz gülmelisin. ” dedi Çiko
” Cennet için ne yaptık ki gülmeyi hak edelim? ”
” Gülmek surete yapılan en güzel makyajdır. ” dedi Çiko
” Hatıraları öldürmek en zor katilliktir. Onları öldürmeyi değil onlarla yaşamalısın. Yoksa … ” dedi Çiko
” Yoksa ne ? ”
” Onlar seni öldürecek. ” dedi Çiko
Sessizliği bozan sadece yürürken ayaklarının altında can veren karların sesiydi. Dört yaşında tanıştığı Çiko ile elli yıldır ahbaptı. Bir sevgilisi, bir arkadaşı, bir karısı ve çocukları yoktu. Çeyrek asrı bir buçuk geçe çalıştığı öğretmenlik hayatında bile Çiko yanındaydı. Aşık olmuştu bir kere o zaman gitmişti Çiko. Ama garip insanları kimse sevmiyordu. Korkuyorlardı gariplikten. Ne vardı yani garip olmakta? Herkes biraz garip değil miydi? ” İnsanlar herkesleşmiştir ve herkesleşmeyenlerden korkarlar ” demişti Çiko geri dönüşünün hemen ardından. Sevdiği kız da dahil çevresinde ki herkes mutlu olmayı becermişti. Gözüne sokarcasına eğlenmişti insanlar. Kendisi ise sadece Çiko ile başbaşa kalmıştı. Çikoyu onlar yaratmıştı ama kendisi sahiplenmişti Çikoyu. Dışlandıkça yalnızlaştı yalnızlaştıkça Çiko büyüdü Çiko büyüdükçe bir bebeğin annesin muhtacı kadar muhtaç olmuştu. Biliyordu kendini aslında. Garip olduğunu, ailesi bile sevmemiş iken ellerin sevmeyeceğini ve asla sevilmeyeceğini, yalnızlaştığını aslında Çiko diye biri olmadığını sadece yalnızlıktan koktuğu ve yaşadığını anlayabilmek için yarattığını biliyordu. Ve şunu da biliyordu Çiko ölürse kendisi de ölürdü. İşte bu yüzden Sapanca Gölü’nü karşısına alıp silahı şakağına dayayıp ateşledi. Bembeyaz karların üzerine yılığıp kanların bedenden firar edercesine akışıyla birlikte Çikoya elveda etmişti.