O sigarasından bir nefes daha çekti içine. Yanakları çukurlaştı, parmakları sanki bir ritme ayak uyduruyormuş gibi hareket etti. Saçlarını rüzgardan dolayı dağınık görünüyordu, gerçi hava rüzgarlı olmasa da dağınık olurdu onun saçları. Gözleri hep şaşkın bakardı, şimdiki gibi. Dudakları biçimliydi. Burnu ise kemikli ve biçimsiz. Ama bu onun görüntüsünü bozmuyor aksine mükemmellik katıyordu. Sanki Allah onun insan olduğuna inanmamız için birkaç yerine kusur eklemişti. Zayıftı, günlerce aç bırakılmış gibi sanki. Teni beyaz, kıvırcık saçları ve gözleri siyahtı. Ağzı bozuktu, küfür ederdi. Ciddi olmazdı, hep dalga geçerdi. Ağlardı, gizlice. Kimse bilsin istemezdi ağladığını. Alınırdı her şeye. Belli etmezdi, bozuk ağzıyla geçiştirirdi yine. Küfürler savururdu. Ama gece üşüşürdü aklına düşünceler. Neden, derdi. İsyan ederdi. Hep kaçardı iyilikten, sevgiden. Kötü davranırdı. Can yakardı. En çok benim canımı. Kimse onu sevsin istemez, ona değer veren birini görünce kaçar, kötü davranır, kendinden soğutmanın yolunu bulurdu. Ona kötü biri olduğunu söylesen kızar, iyi olduğunu söylesen yine kızardı. Kapıları hep kapalıydı. Kapılarımı açan insanlar var derdi, ama benim onlardan biri olamayacağımı da söylerdi. Sözler verirdi bana hep. Tutardı. Beni mutlu eden de oydu, üzen de. Gözyaşlarımın sebebi de oydu, en içten kahkahalarımın da. Beni sevmedi hiçbir zaman. Bunun farkında olmak bile benim için bir yük iken, ona hep katlandım.
Çünkü sanat eserleri aşık olmaz.