Turgut evin salonunda düşünceli bir şekilde volta atıyordu. Salon her zaman olduğundan daha dağınıktı. Temiz ve kirli kıyafetler halının bir köşesinde yan yana duruyordu. Yatağın çarşafı yere değiyordu. Orta sehpanın üzeri kuruyemiş çöpleri, kirli bardaklar ve ağzına kadar dolu küllüklerle doluydu. Perdeler sigara dumanından mıdır bilinmez sarı bir tona bürünmüştü. Şampanya rengi duvarın köşeleri rutubetten dökülmüş bir haldeydi. Yalnızca kapının karşısında duran masa düzenliydi. Üzerinde eski bir daktilo vardı.
Turgut odanın tam ortasındayken dizlerinin üzerine çöktü. Başını ellerinin arasına aldı.
-Tanrım kafayı mı yedim acaba?
Bir süre bu şekilde kaldıktan sonra yavaş hareketlerle kalkıp daktilonun başına geçti.
-Bunu anlamanın bir tek yolu var.
Bir sigara çıkarıp yaktı. Derin bir nefes çekip kağıdı daktiloya yerleştirdi. Daktilonun tuşlarına vurmaya başladı. Bir süre sonra vuruşlarını sertleştirerek devam etti.
Ali Kemal üzerine paltosunu geçirip koşar adım evden çıktı. Arkasından gelmekte olan taksiyi bir işaretle durdurup taksiye bindi.
-Bahçelievler Çobançeşme, Sanayi Caddesi Numara 27
-Tamam abi.
Ali Kemal kafasını cama dayadı. Yol boyunca cama vuran karanlık silüetleri izledi.
Turgut öylece sandalyesinde bekledi. Üst üste sigara yaktı. Yaklaşık yarım saat sonra sokağa bir araç yanaşmıştı. Turgut korkulu gözlerle pencereye döndü. Arabanın farları perdeye vuruyordu. Kısa bir duraklamanın ardından daktiloya dönüp yazmaya devam etti.
Ali Kemal cüzdanını çıkarıp şoföre para uzattı.
-Üstü kalsın.
-Eyvallah abi, hayırlı akşamlar.
Yavaş hareketlerle araçtan inip kapıyı sertçe kapattı.
Kapanan kapının sesi duyuldu. Turgut korkmaya başlamıştı. Birkaç saniye öylece durdu. Biraz daha hareketsiz kalırsa yazmaktan vazgeçecekti. Derin derin nefes aldı. Titreyen ellerini birbirine kavuşturdu. Ağzındaki sigarayı söndürüp bir tane daha yaktı. Tekrar daktilonun tuşlarına vurmaya başladı.
Ali Kemal siyah paltosunun yakalarını yukarı doğru kaldırıp karşısındaki 27 numaralı eve doğru yürüdü. Kapının önüne gelince elini zile götür…
Turgut’un kalp atışları hızlanmıştı. İçinden dualar ediyordu. Tanrım yalvarırım çalmasın, yalvarırım. Daktilonun birkaç tuşuna hızlıca vurdu ve geri çekildi.
… elini zile götürüp bastı.
Bir saniye sonra kapının zili çaldı. Turgut korkuyla sıçrayarak kendini yere attı. Başını ellerinin arasına aldı. Kendisinin bile duyamayacağı bir ses tonuyla yalvarıyor, dualar ediyordu. Düşürdüğü sigara halıyı yakıyordu. Elini sigaranın üstüne bastı. Tüm vücudu titriyordu. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Göğsüne bir ağrı saplanmıştı. Alnından soğuk terler akıyordu.
Turgut olduğu yerde yavaşça doğruldu. Dudakları sürekli kımıldıyor, bir şeyler mırıldanıyordu. Parmak uçlarının üstünde kapıya doğru birkaç adım attı. Titreyen çenesini eliyle kapatıp bir şeyler duymaya çalıştı. Hiçbir şey yoktu. Hatta ortalık sanki her zaman olduğundan daha sessizdi. Daktiloya doğru aynı şekilde birkaç adım attı. Sandalyeyi çekerken devirdi. Yere düşen sandalyenin sesiyle irkildi. Kapıdan bir ses gelmediğinden emin olunca daktiloya dönüp titreyen elleriyle tuşlara vurmaya başladı.
Ali Kemal dönüp sokaktan aşağıya doğru koşmaya başladı. Nefesinin yettiğince koşarak uzaklaştı bu evden.
Yere vuran ayak sesleri sanki kalbinin atışlarıydı. Birisi sokaktan koşarak uzaklaşıyordu. Ayak sesleri kayboluncaya kadar Turgut eliyle ağzını kapattı. Sanki ses çıkarsa adam geri dönüp onu öldürecekti.
Turgut daktiloyu çantasına koydu. Yatağın üzerindeki kıyafetleri elinin tersiyle yere atıp yorganı çenesine kadar çekti. Vücudu tir tir titriyordu. Bir an önce uykuya dalmayı diliyor fakat düşünceleri buna müsaade etmiyordu. Gerçekten delirmiş miydi yoksa tüm bu yaşananlar gerçek miydi kestiremiyordu.
Sabaha doğru güneş doğarken Turgut uykusuzluktan kızarmış gözleriyle yatağında doğruldu. Bir süre tütün tabakasını aradıktan sonra ince bir sigara sarıp yaktı. Ağır dumanı içine çekti. Korkusu geçmiş gibiydi. Masanın üzerinde duran eski daktiloya baktı.
“İşte!” dedi. “Tanrılık ile delilik arasındaki ince çizgi!”