Dansın tazeliğini ayaklarında hissediyorsun. Enerjin, topuklarından bacaklarına, oradan da tüm vücuduna yayılıyor.
“Mutluyum! Hem de çok” diyorsun.
Son bir aydır yaşadıkların umrunda değilmiş gibi. Yaşamışsın, bitmiş. Sonucu değiştiremezsin, gitmiş. Artık ufukta dahi izi yok. Niye olsun? Yalvardığı, dizlerine kapandığı, af dilediği anda sarılabilirdin. Geçmişi unutmasan da, unutamasan da en azından minicik bir şans, bir kerecik…
Şimdi geriye dönük düşünmek sana bir şey kazandırmaz, aksine vicdanınla atışıp, kendine eziyet edebilirsin. Gerek yok, yoktu…
Affetmek mi zordu? Unutmak? O daha zordu. O zaman şimdi özlemek de yok, çünkü o yok.
Her geçtiğin yerde onu görmek de, her içtiğin kahvede senin son kahve telveni yaladığını düşünmek de yok.
Güzün hüznünü de yaşıyorsun şu günlerde. Yapraklar yavaş yavaş solup süzülüyor, yüreğinin de yaprakları kuruyup düşüyor arşınladığınız patikalara diye. Her yaprak sararıp düşünce, sendeki anılar canlanıp, çiçek açıyor güzün soğuyan yüzüne inat.
İyi dans ediyorsun. Hızını artırdığında onun, seni kendine çekip, kolları arasında hızla döndürüp yakaladığını ve havaya kaldırdığını hatırlıyorsun. Gözlerinden süzülen yaşlar dans pistini ıslatıyor. Tempon ve gözyaşların yarışıyor. Hangisi kazanacak? Dengeni kaybediyorsun. Yere düşerken, başın omzundan geriye dönük;
“Umut! Beni yakala!” diye haykırıyorsun.
“Hani mutluydun? Hani UMUT’luydun?”