Odamın penceresinden Ruhban Okulu’nu izliyordum. İşsiz bir adamdım. Yalnızlık da cabası… İçe dönüklüğün en büyük sorunlardan biri de bu olmalıydı. Manzarayı izlerken kendimi dinlemeye başladım. Ama bu sefer ruhumu değil organlarımı dinliyordum. Artık aklım manzaradan kopmuştu. Kalbimin atışlarını dinledim. Normaldi. Akciğerimi dinledim. Herhangi bir problem yoktu. Oradan karaciğerime sonra da pankreasıma geçtim. İkisinde de hiçbir sorun yoktu. Bağırsaklarıma geldiğimde ise olanlar oldu. Bir sorun vardı. Hayır, olamaz bağırsaklarıma bir sancı çökmüştü. Bu da neydi şimdi? Anladığım kadarıyla korktuğum şey başıma gelmişti. Bağırsak kanseriydim. Panik her yanımı sarmıştı. Nefes almakta zorlanıyordum. Nereden geldi başıma bu illet! Tanrım niçin ben! Başım inanılmaz derecede ağrımaya başlamıştı. Kanser nasıl da hızlı yayılmıştı böyle! Bağırsağımdan beynime… İşsizdim, bağırsak kanseriydim, tüm bunlar yetmiyormuş gibi kanser beynime sıçramıştı. Yani bütün dertler üst üste gelmişti. Sevgilimi aramaya karar verdim. Ayrılmamız en iyisiydi. Onu bu perişanlık sürecime ortak etmeye hakkım yoktu.
“Alo Berna.”
“Şimdi ben de seni arayacaktım hayatım. Sana muhteşem bir haberim var!”
“Önce beni dinlesen daha iyi olur.”
“Ne var, ne oluyor Ali? Sesin de bir tuhaf.”
“Ayrılmamız gerek.”
“Of Ali ya! Kanser mi oldun yoksa? Söyle hadi, bu sefer nerende ne var?”
“İnanamıyorum hemen bildin!”
“Aliciğim üç aydır dört kez kanser olduğundan şüphelendin. Doktora gittik hiçbir şey çıkmadı. Sapasağlamsın! Bana bak sen böyle yaparak beni başından atmaya mı çalışıyorsun yoksa?”
“Yok canım ne alakası var? Ben bağırsak kanseriyim! Öyle hızlı yayıldı ki beynime de sıçradı! Seni daha fazla üzmemek için…”
“Benim de beynime sinir sıçradı şimdi. Saçmalamayı kes artık. Bak neler oldu bugün neler?”
“Anlat bakalım neler oldu?”
“Öğle arasında üniversiteden arkadaşım Gülgün’le buluştum. Nasıl özlemişim zilliyi. Neyse, Gülgün Türk Dili ve Edebiyatı mezunu… Küçük bir yayınevi kurmaya karar vermiş. Babası maddi destek sağlayacakmış. Gülgün’ün ailesi zengindir de biraz. Ne diyordum? Ha, editör ve İngilizce bilen çevirmen arıyormuş. Hemen senden bahsettim.”
“Eeee o ne dedi?”
“Ne diyecek pek sevindi şıllık. Tanıdık elaman daha ne olsun? Ben de bu akşam için bir yemek ayarladım. Yani anlayacağın akşama buluşuyoruz.”
“Nerede, ne zaman?”
“Bostancı’da, Kafe Keyf’te. Saat yedide. Hadi bir an önce kendini topla ve hazırlanmaya başla. O sakallarını kesmeden gözüme görünme sakın. Hadi kapatıyorum dünyalar tatlısı, her şey güzel olacak. Görüşürüz!”
Gerçekten de her şey güzel olacağa benziyordu. Sevgilim bana ilaç gibi gelmişti. İçimde bir mutluluk dalgası harekete geçmişti. Önce bağırsaklarım sonra da beynim iyileşti. Çabucak duş alıp tıraş oldum. Altıya on kala vapuruna bindim. Görünüşe göre keyifli bir akşam yemeği beni bekliyordu.
Serkan AKPULAT