‘Gündüze ulaştır beni’ dedi kadın, tir tir titreyerek, ürkek bakışlarla.. geceye hapsolmuş adama. Tanyeri ağarınca.. kaçacağını bile bile kadının, mücadele etti adam gündüze değin. Gecenin bu denli simsiyah olması umurunda değildi adamın, içindeki karartı geceden de siyahtı çünkü ama nedenini bilmiyordu bu karartının. Silkelenip kendine gelmesi gerekiyordu adamın, kadının saçlarında savrulup.
‘Bu yıkkın halimi gerçekten göremiyor musun ?’ dedi, adam bir zelzeleden kurtarılmış görüntüsüyle, kadına. Ve sonra devam etti, kadının muhtaç bakışlarında çiğnenirken. ‘Seni gündüze ulaştırmamı söylüyorsun, öyleyse sen de beni kendime ulaştır ki bunu yapabileyim.’ ‘Nasıl’ dedi kadın, gecede hapsolmanın korkulu düşüncelerini aklından geçirirken. ‘Bir tutam aydınlansa içim saçlarınla, bir tutam da gözlerinde parlasam ve son bir tutam temas etse hoş sözlerinle ruhuma, ki söküp gitsin içimdeki şu karanlık, işte böyle.’ dedi adam, gündüzün kadınına. Kadın geceye ait olmadığını bildiğinden, al..dedi..’ışıldasın için, parlasın göğsün; paklanıp, aydınlansın ruhun ‘gündüzün özlemi göğüsünde alev alev yanıp, burnunda buram buram tütüyorken.
Geceyi yarıp da ufukta bir aydınlanma gördüklerinde adam çöküyor, kadın neşeleniyordu. Ulaştıkları zaman tanyerine.. hapsolmuş iki adamın arasında kaldı kadın: Geceye hapsolmuş adam ve gündüze hapsolmuş adam. Neredeyse sürünecek kadar çökmüş olan gece hapsindeki adama doğru yaklaşarak ‘ben gündüze ait’im ve bunu sende biliyorsun’ dedi kadın, kaçmak için an kollayan tavırlarla. ‘Hayır, bilmiyorum, bilmiyordum ama lütfen gitme’ dedi adam kadına, kalacağından en ufak ümidi olmadığı halde. Gündüze hapsolmuş adam’ hadi, buraya gel’ diyerek, kollarını açtı kadınına. Daha sonra gündüzün çifti birbirlerine sarılırken ‘sen gece kadınını öldürdün.. peki ya bunu bilmiyor musun ?’ dediler. Gecenin adamı inledi.. gece artık adamda hapsolmuştu.