Uyandı.
Saat daha erken.
Çabucak kaç saat uyuduğunu hesapladı,
Yeterliydi.
Her zamanki kostümünü giydi,
Çıktı evden.
Sanki yetişmesi gereken bir yer varmışçasına kalabalığa karıştı.Herkesin acelesi var gibiydi.
Döndü sokağı, havada bir sıkıntı var gibiydi.
Kuru soğuk.
Kar yağsa da rahatlasa diye geçirdi içinden. Havanın terapisi kardı.
Bembeyaz.
Bir çocuğun ilk damlasını andıran tazelikte.
İlk geçen otobüse bindi, eliyle şoförü selamladı. Şoför ilk başta şaşırdı, sonra karşılık verdi. Selamlaşmak metropol hayatında en az kırk yaşından başlıyordu.
Ayakta yolculuk hep zahmetlidir. Sırayla ağırlık verdi ayaklarına, biri yoruldu diğerine geçti. Güzergâhı beğenmedi indi.
Saat daha erkendi,
Sahil bu saatler için elverişli bir yerdi.
Bir iki martı görür neşesi yerine gelirdi belki. Günlerdir uyuyamıyordu. İçine bir ağırlık düştüydü de ‘‘geçer’’ demişti.
Bir ağlasam da rahatlasam diye geçirdi içinden. İnsanın terapisi ağlamaktı.
Saydam.
Her şeyin başlangıcı gibi bir sadelikte.
Ne kadardır yürüdüğünü düşündü,
Yeterliydi.
Oturdu.
Günlerdir göt cebinde perişan olmuş bir cep kitabı çıkardı, katladığı yerden devam etmek istedi, kitabı unuttuğunu fark etti, geri koydu.
Martı falan görmemişti. Hem neşeleneceği falan da yoktu. Üzerine çöken ağırlık onu öyle bir hapsetmişti ki, artık hissetmeye çabalamak bile gelmiyordu içinden.
İlk geçen otobüse bindi, evinin önünde indi.
Şanslı bir kadındı kahramanımız.
Evet kadın.
Eve girdi.
Kendi halinde, özerk bir devleti andıran buzdolabı yine boştu, sakindi.
Nedendir hoşuna gitti bu, tebessüm etti.
Günlerdir mimikleriyle arası biraz limoniydi,
İyi oldu.
Çıkardı kostümünü, koltuğa fırlattı.
Sonradan buruşmasın diye katlayacaktı giysilerini,
Hep katlardı.
Düzensizlik içinde düzen.
Saatine baktı,
Çabucak ne kadar dolaştığını hesapladı,
Yeterliydi.