Derdim neydi ki benim, ne sen anlayabildin, ne de ben anlatabildim.. Yankılanır içimde gözlerin, duvarlara çarpa çarpa üzerime gelir.. Bilmiyorum ne derdim var benim.. Susmak miydi Seni en güzel anlatan, konuştukça tükenen, yazdıkça biriken bir şeydi bu.. Kelimelere sığmıyordu, anlamlara gelmiyordu.. Huzursuzdu yürek, anlamsız bir huzursuzluk.. Söylemeye varılmıyordu.. Gidisine alfabem bile küserken, yasını tutmak hangi tarihlere kaldı bilmem..
Bazen duygularımı yitiriyorum, bazense duygularımla başa çıkamıyorum.. Bazen yalnızlığa santim santim ihtiyaç duyarken, bazen kalabalıklardaki yalnızlığa bile tahammülüm olmuyor.. Ruhsal yorgunluğu hiçbir şey tedavi edemiyor, hırpalanıp duruyor insan.. Sahiden neydi beni yazmaya iten sebep? Boşluk mu? Yalnızlık mi? Kızgınlık mi? Kırgınlık mi..
Bilemiyorum, içim bileniyor, saniye saniye gidisinin çizdiği keskin virajlardan iç geçirişlerimde yorgunluğum bir daha artıyor.. Yüreğim eylem yapan direnişçiler gibi susmak nedir bilmiyor.. Provokasyonlara müsait duygularım.. Biri kızacak olsa ondan önce kızıyor gibiyim.. Biri darılsa ben çoktan kırılmış, küskünlüğe boğulmuş oluyorum.. Yetmez mi yüreğim, giden gidiyor, tutamıyorsun zamanı, yok olup gidiyor herkes, tozu dumana katip, her şey gibi herkes gibi.. Bam telinden konuşmuyorsun lakin dem sesinde hiç susmuyor.. Sabret, yokluğu telafi edecek, varlığın boşluğunu doldurup, teselli cümlelerine teslim olmaktasın..
Sabret..