Çocukça bir sevinç içimdeki, dışarıda yağmur ağlıyorken nedir bu içimdeki sevinç? Bir yıldırım çarpması gibi ışıklar saçıyorsun beynimde, biliyorum ki seni düşünmek, düşlemek güzel şey.. Yağmura anlatıyorum seni, rüzgara sevmeyi öğretiyorum seninle.. Bütün mevsimsel olayları seninle öğreniyor. Bir iç cebim var, kimselerin bilmediği, oraya yerleştiriyorum Seni.. Bütün paradoksal olayların sonunda seni buluyorum.. Felsefe, sosyoloji, psikoloji okuyorum bu aralar, belki oralarda da Seni bulurum diye..
İşte böyle çocukça bir sevinç benimkisi, yağmurlara aldırmıyor yüreğim.. Gidişinin ardından not düşüyorken yağmurlar yollara, ben yüreğime hapsediyorum Seni.. Bu yüzden sevinçlerimin sebebi, bana hapsoluyorsun gide gide..
Her gidişinin ardından parmaklıklara bir parmaklık daha ekliyorum, yüreğimin zincirlerine bir kilit daha ekliyorum.. Sen gidiyorsun bende sana koşuyorum çocukça sevinçlerle..
Ah Dildar’a..
Adını hangi kelimelere sığdıracağımı bilemiyorum, sığmıyorsun zira alfabeme.. Böyle olmamalıydı demiyorum artık. Hani bana derdin ya bir başlangıç, iki eksik,, üç tamamlanmıştır diye, dil bilgimi bile değiştiriyorum seninle.. İmla kılavuzuna göre değil senin söylediklerine göre yol alıyorum..
Çocukça bir sevinçtin sen Dildar’a.. Bir çift göz bıraktın hafızamda. Delice duygularımla, gözlerinde yaşıyorum ömrümü.. Ay hüznünü, göz bebeklerine düşen ışıltıdan alıyorken, benim zihnimdeyken gözlerin nasıl yerinde dursun aklım…
Cemre cemre düşüyorken mevsimler toprağa, içimdeki nihan olan aşkı cemre cemre düşüyorum bende takvimlere. Her mevsimde nemnak olsa da gözlerim, hatırıma gözlerini getiriyorum çocukça sevinçlerim için..
Ah Dildar’a,
Ne Sen anlayabildin beni, ne kelimeler Seni anlatabildi. Güneş doğmadan önce ufukta en tatlı bir aydınlığın başladığı an gibi filizlendin yüreğimde.. Fecir vaktinde anlatmaya başladı Seni mevsimler.. Usul usul fısıldarken yüreğime senin hecelerini rüzgarlar.. Yağmurlar toprak kokusuyla doğurdu, büyüttü, besledi Seni..
Toprak kokularına tövbelerimi anlatmaktan geliyorum bugün. dertli bir şarkının en hüzünlü yerinde adını sayıklardım yine..
Ah Dildar’a..
Görmez olaydı bu gözler zifiri gözlerini, o gözlere kaç ömrü sığdırdın kim bilir.. Tuhafsın derdin, tuhaflığım Sendendi, evet derdim bilmezdin Sen ardından gelecek cümlelerimi.. Anlatamazdım sana, ne sağın belli ne solun belli derdin, sağımı bilemem ama solum baştan sona Sendin.. Çocukluktu yaptığım bilirdim, fersah fersah kaçardım Senden dönüp dolaşıp yine hapsolurdum üç harfe..
Aklımı yitirdiğimde olurdu,
Şebperest olduğum zamanlarda oldu,
Kimseler bilmezdi Senden olduğunu..
Şimdi üç harfe sığdırırsan ömrümü, geriye senden benden ne kalır ki, Bir Sen kalır benden içeri, bir ben kalır AŞK’tan içeri…
“Mahşere kalın o zaman sevmelerimiz”
-Süveyda-
2 comments
Çok beğendim.İlk yazınızı da öyle, üçüncüsünü de bekliyorum sizden 🙂
Çok teşekkür ederim, bende devamının gelmesini diliyorum..