Her gün yeniden doğduğum doğrudur. Anne karnından neden çıktığımı bilmiyorum ama doğum serimin başlangıcıdır anne rahmi. Işıkla olan birlikteliğimizin de başlangıcı sayılır ilk doğumum. Neyse, kısacası zombi dönemine sezaryenle girdim. Yaşam belirtilerinin taze örneklerini veren ben, fiziksel olarak insan yavrusu olan ben ama aynı zamanda da ölü olan ben: Ozan bebek. Zombi dedim ya hani; aslında bu ismi kendime layık görmeyi çok düşündüm. Ama durum bu, sonuçta zombiyim -bizim zamanımızda hortlak derlerdi zombiye-.
Doktorun beni baş aşağı çevirmesi, bu da yetmezmiş gibi bir de şaplak şaplatması bilincimi götürdü kim bilir. Belki ilk doğumumda Albert Einstein”e taş çıkaracak bir zekaya sahiptim ya da Pablo Picasso’nun çırağı olabilecek kapasitedeydim; yahut, bir Mozart olamasam da bir doğum müzikali yaratabilirdim. Buraya kadar olan kısım, ilk doğumumun güncel tasviridir.
Şaplaktan sonra kaybettiğimi düşündüğüm hayatımı geri kazanmak için uzun seneler harcamam gerekiyordu. Doktorun sayesinde ikinci doğumum başladı böylelikle. Beynimin, doktor şiddetine direnen ve fonksiyonlarını kaybetmeyen bir kısmıyla idare etmeye başladım. İlk işim, acıyı hissetmek ve bunun karşısında tepki vermek oldu.
Şimdi hortlaklığımın yirminci yılındayım. Son doğumumdan sonra birçok kez daha doğdum: kimi zaman senede bir, bazen altı ayda bir, bazen de dakikada bir.
Son doğumumu merakla bekliyorum artık. Bu arada, buradan bir dostuma selam göndermek istiyorum: “Nietzsche, esen kal.”