Aslında pek matah bir şey değildir, benim doğumum,
Öyle kutlanmak falan da istemez hani,
Sıcak bir Ağustos aksamı, muhtemelen ülke karışıktı,
Babalarımızın deyimiyle kardeşin kardeşi vurduğu günler olmalı,
Acelecilikten olsa gerek,
Erken doğummuş benimkisi,
Hayata gözlerimi açtığımda geceydi,
Onun için seviyorum geceleri simdi.
Doğum günü tertiplemişler bana,
“Ne gerek vardı” dedim,
Benim doğumum matah bir şey değil ki.
Memnun olmadığımı sanmayın,
İyi her şey simdi,
Doğumum pek matah değil dedim ya,
Sonrası öyle değil aslında,
Başbakan olacaktım büyüyünce mesela,
Unutkan biriyim, ilk hatırladığım başbakan Turgut Özal’dı,
İlk askım da Semra.
Uzun kalamadım hiçbir yerde,
Otogarları, bir de tren garlarını sevdim,
Sonra yolum limanlara düştü,
Ayrılık zor değildi, gidene bir şey yok,
Piyango bir nevi.
Kalan olmayı hiç sevmedim,
Hep ters istikametler seçtim,
Yürünmüş yoldan yürümedim hiç,
Ayak izlerim kalsın istedim,
Hiç kalp kırmadım ya,
İz de kalmadı kendi kalbimden başka.
Hep kötüler kazanır nasılsa,
Ben beyazım hala.
Sağ ayağımın altında titreyen bir pedal,
Önümde kıvrılan yollar,
Dikiz aynasından hızla gecenler,
Zaman da hep böyle hızlı aksa.
Rüzgârlar yön bilmezmiş,
Dümende ben durdum,
Varılacak limanları ben şaştım,
Sonra yolumu fenerlerle yine ben buldum,
Kara rüzgârlar bin tane,
Doğru rota bir tekmiş,
Ask tek başına seyretmek,
Sevgi tek gerçek fenermiş.
Sağlıklı bir deney icin,
Gerekli deney yılı yirmi altımı?
Ben yirmiyeydi olmuşum,
Bu dünya laboratuar mı?
Kara kaplı defterimde yazanlar,
Bizden öncekilerin okuduklarıymış,
Yine bizden sonrakilere faydası olmayacak,
Kapandığında defterlerimiz,
Adimiz bir daha anılmayacak.