Dünyama baktım ,penceremden, kupamdaki kahvemi yudumlarken.İnsanlar vardı koşan, yürüyen, gülüşen, hatta öpüşen. İnsanlarıma baktım, çikolatamdan bir ısırık aldım. Mutluluğumu gördüm, hüznümü hissettim, açlığımı gördüm, telaşımı, yorgunluğumu… Sonra bir çocuk gördüm, çocukluğumu…Üç tekerlekli bisikletimden düşüşümü, annemi görene kadar ağlamayışımı… Ama annemi görünce acımı hissetmememe rağmen boğazım yırtılana kadar bağırışımı… Babamı gördüm, eve elinde ekmekle gelip annemin kucağındaki bana sarılan babamı… Sonra okuldan eve yürürken masumca en son hangi kitabı okuduğumu soran ilk sevgilimi gördüm.. Sonra elimde valizimle üniversiteye geldiğimi, gözlerimizdeki yaşları gördüm… Koca İstanbul’da Moda’nın kayalıklarında oturup çılgınlar gibi güldüğümü gördüm, dostlarımla…Sonra, sonra bir çığlık duydum, vahşeti gördüm. Küçük kızına çuvalmış gibi davranan bir baba gördüm! Kavgayı gördüm, dehşeti… Gece yarısı midye satarak para kazanmaya çalışan bir çocuk gördüm… Bebeğine sarılmış valizinin üzerinde oturan gözü yaşlı bir anne gördüm. Yaşlı bir amca gördüm, o beni göremezken, dünyamı göremezken, hamallık yapan yaşlı amcayı. Evinden kovulmuş bir genç gördüm, asabi, dünyama küfreden… Sevgilisinden ayrılmış, aldatılmış bir kız gördüm, dünyamı terk etmeye doğru giden. Bir hırsız gördüm, cüzdan aşırmaya çalışan.. İşinden kovulmuş bir baba gördüm, gözleri kırmızı olan… Baktım, penceremden,dışarıya…Kahvemi yudumlarken…’dünyamı’ gördüm… Dudağımı kanattım…