“Sonra gece oluyor
ve hiç tanımadığım bir yankının gürültüsü kopuyor içimde.”-Emre Karataş
***
Sabaha kadar uyumamaya “mahkum edilenlerden”im ben de. Ya gözlerim kepenklerini hiç kapatmaz ya da mahalle sakiniyle akşam sohbetlerine dalarlar “içeri”de..
Çay demlenir bir yandan-muhabbetle birlikte. “Alış-veriş” bitmiştir; “herkese benden çay zamanı”dır. Samimidir çünkü gece. Hesapsızdır. Neyse O’dur.
Değil mi ki en güzeli sevişmelerin geceleyin olandır.
“Ben”in bana en yakın olduğu zamandır. İki lafın belini kırmanın, “kırılmanın” tam da zamanıdır.
***
“Neden”dir gece ? “Nasıl”dır.
“Nasıl unutuyor insan bu kadar; sevmeyi, dokunmayı.. ‘Nasıl bu kadar yabancılaşıyor bedenine. Nasıl susuyor hep bir ağızdan tüm “yasaklar”ına’. Deli gibi istediği o “yasak”ları atarken derine nasıl göremiyor volkan olup patlayacağını ? Anlamaktan ve düşünmekten nasıl kaçabiliyor böylesi”..dir mesela.
Kaçarken yakalamandır kendini “mahalle aralarında”. Aynadır. Acıtır. Ta ki güneş doğup da sen “güvenli alanı”na kaçana kadar..
***
İnsan ; gerçekleştiremediği bilinçdışı arzularının peşine düşmüş çocuğunu/özünü “duvar”ların arasında susturmaya direnirken etrafa saçılan ‘hayal’ kırıklarını toplamaya çalışan bir avaredir.
Hayal kuran; ne kadar yakınsa anlamaya, sevmeye, sevişmeye duvarın “dış”ındaki bir o kadar uzaktır. Bir o kadar “yabancı”dır..
Ne zaman ?
Nasıl ?
Neden ?
Sahi bizler; ne zaman, nasıl , neden ördük onca duvarı “iç”imize ?
(Yazdıktan 1gün sonra rastladım. Anlatmak istediklerimi bi’ kitapta, bi’ duvarda, muhabbetin bi’ köşesinde görüp duyunca tarifsiz mutlu oluyorum. Derinliklerdeki ‘deliye dönmüş anlaşılma isteği’m kelebekler saçıyor içime .. Tesadüfler güzel 🙂
“Sonra gece oluyor
ve hiç tanımadığım bir yankının gürültüsü kopuyor içimde.”
Emre Karataş”)…