Müzik çalarımda Lana Del Rey çalan bir sabaha daha uyanmıştım. Yatağım her zaman ki gibi aşk kokmuyordu ve ben son defa da olsa öyle olmasını hayal etmiştim. Bakalım bugün neler olacaktı. Bilgisayarımı açtım ve bu satırları yazmaya başladım. Benim son sözlerim olacaklardı bu yüzden Tanrı’nın sözleri kadar olmasa da anlamlı ve hayat içinde bağlı olmalıydı. Neden bilmiyorum ama her zaman kendimi özel hissetmiştim. Bu bir delilik miydi? Yoksa zaten deli miydim bilinmez. Ride şarkısı çok güzel geldi kulağıma girişi etkileyiciydi ama devamı neden heyecanlı geliyordu sanki denizin üstünde ölene kadar ayakta durmak kadar zordu bu şarkıyı hissetmek. Devam eden zaman içinde ben hala yazıyordum. Çekip gittikten sonra klavyede parmak izlerim, ekranda ne olduğu belli olmayan duygularla bağlanmış duygularım ve sayfalarında ise kalbimin anlattığı beynimin yazmam için ellerime emir verdiği bir yazı. Dünya’dan ayrılışımın ilk gününün gecesine doğru giderken hayat çok anlamlı gelecekti belki ama şu da kesindi “Yok olmak.” Birden telefonum çaldı ve arayan annemdi. Bunun olmasını asla istememiştim çünkü onunla şimdi konuşursam beni engelleyecek ama bunu bilmeden yapacağı sözler söyleyebilirdi. Her zaman böyle olur zaten. Tam karar verdiğiniz zaman birden yeni giydiğiniz çorabınızın ıslanmaması için itina ile değer gösterdiğiniz biri sizi bulur ve o cümleleri sanki Tanrı haber vermiş gibi söyler. Keşke Tanrı biz insan denilen ama yaptıkları ile hayvandan daha değersiz varlıklarla konuşsaydı. İnsanlar en akıllı varlıktır derler ama bence en şanslı olanımız hayvanlar çünkü günah işleme gibi bir ihtimalleri yok çünkü akılları yok olsa onlarda günaha bulanırdı. Bence akıl zararlı bir şey yani doğru kullanmayan biri için fazla antibiyotik almak kadar zararlı. Yeterli kullan ama az kullan. Ama kesinlikle doğru kullan. Her neyse sanki umurlarında olacak bu durum. Konuşmamak için açmadım telefonu anneme. Buna biraz endişelenecekti ama mecburdum yavaş yavaş gitmeme hazırlaması gerekiyordu kendisini. Aslında biraz dramatik bir insanımdır. Yani gitmenin bile bir anlamı olmalı aynı J.K.Rowling’in yarattığı (oluşturduğu) Harry Potter hikayesi gibi. Biliyor musunuz bedenimden ruhum çıkıp asıl hayat alemine kavuştuğunda oradan tekrar sahte aleme gelip ailemi görmek isterim. Bunu Tanrı kabul eder mi bilmiyorum ama beni sorgularken bu isteğimi söyleyebilirsem ve fazla günahım yoksa kabul etmesi için yalvarmayı düşünüyorum. Benim için onunla konuşmak enlerini ne kadar koyacağımı bilmediğim kadar değerli ve büyük bir şey. Ki o kadar değerli bir insansam. Saat dokuzu dokuz geçiyor. Bunun anlamını öğrenmek isterdim bir sevgilim olsaydı. Ama şuan gerekli değil ne demek olduğu. Aslında şuan kahveme gidip biraz şeker atsam mı diye düşünüyorum yani yazacak şeylerim olduğu halde. Ama vazgeçtim atmayacağım. Bırakayım böyle kalsın hem acı kahve daha iyi diyorlardı. Bakalım neler olacak. Sanki yanımda bir melek var ve bekliyor gibi şuan sağıma döndüğümde biri varmış gibi hissediyorum. Belki de yazımın bitmesini bekleyen bir Azrail’dir. Birkaç gün önce ya da hafta bilmiyorum bir dost sandığım ve sevmeye başladığım bir genç vardı benim gibi. Onunla baya konuştuk ama artık mesajlarıma cevap vermiyor. Bende salla gitsin dedim. Sanki bana yararı dokunacaktı. Aslında evet. Belki. Ama artık gerek yok. Bu hikayeyi günlük tutuyor gibi yazmak istemezdim. Fakat bir kere böyle başladım ve böyle bitecek sanırsam. Her neyse son, son olsaydı nasıl olurdu sence diye sordum kendime ve kendimin cevabı şuydu sen daha bilirsin kendim. Böyle bir cevap biraz karmaşık ve felsefi oldu sanki ama severim böyle cümleleri. Bu yüzden sorun etmiyorum. 21 yıldır gördüğüm kadarıyla her şey benim asla anlamadığım şekilde garip, ama anladım da denilebilir önemli olan da bu zaten anladığımı anlamamam. Tekrar özür dilerim kendimden. Yine zor bir cümle kurdum. Bırakıyorum ellerimi harflere sadece, elim kahveme bile gitmiyor artık. Ne kadar zormuş bu kadar şey düşünmek sanki düşünmüyorum şuan ve bu kağıt benim psikoloğum oldu. İlk ve son psikolog ama… Gün geçtikte yorulmuştum ve sanki zaman geçmiyordu geçiyordu belki ama hissedemediğim kadar hızlıydı. Saat bir oldu ben on-ikide bırakıp bu saate kadar müzik dinledim. Akşam olmasını bekliyordum. Bunun için kendimi ve etrafı sonuma hazırladım. Birkaç mektup yazdım zarflayıp zarfların üzerine isim yazarak. Bu iş düşündüğümden daha zormuş hem arkanda kağıtlar bırak hem de bir bilgisayar kağıdı. Bu sonda ne kadar çok kağıt gidiyor arkadaş! Cidden israf bunlar ama gitmeden de orada sorgulanacak günahlar bırakmak gerekli değil mi? Bundan sonra psikopatlaştım gibi geldi kendime. Neyse artık olan oldu bir kere zaten deli zamanları gibiydi her şey belki de deliydim bilmiyorum ama son dediğin biraz da çılgınca olabilmeli ki nedenini basit bir nedene bağlayabilsin hayvandan daha değersiz olan, en akıllı dediğimiz insanlar. Ah insanlar neden biraz da konuşmayı seçmezsiniz, yazmayı seçmezsiniz aklınızı daha çok kullanmaya adayıp daha çok aptallaşıp kendinizi gösterdiğiniz ama daha sonra rezil olacağınız, matematiği bulanlar gibi küfür yiyeceğiniz zamanlar yerine. Keşke yazıp keşke konuşsaydınız. Benimle, kendinizle, başkaları ile ve hayvanlarla…
Ellerim titrerken, nefesim kesilirken ve insanların uydurması olduğunu sandığım ama gerçek olduğuna sonda inandığım o beyaz ışığı görürken
ELVEDA.