“Varlığına inandığım için uzaktım. Beni bu kadar iyi anlamasın istedim. Tanımadığım, beni hiç tanımayan biri bilmesin, dokunamasın varlığını yok saydığım hassasiyetime. Tamamen yabancı biri bu kadar tanıdık olmasın. Bu ne kadar tatmin edici, ne kadar tedirgin edici bir his! Anlattığı her şey doğru. Var. Biliyorum. Anlatacak kelime ararken, cümleleriyle tükeniyorum. Kendimle yaşadığım şeye ortak oluyor. Yüzlerceyiz belki. Kendini tek ve özel zanneden. Bu hislerin sahibi olduğunu düşünen yüzlerce hissedar… Ama bunu söylerken inanmıyorum. Başkası söylese de inanmam. Çünkü her birimiz tekiz. Yalnızlıksa, çeşit çeşit. Hüzün, rengarenk… Aynı şeyi anlatsa da, her kalp farklı bir dil konuşuyor. Özgür ve yalnız doğamız, bu yüzden. İçime gömülmüş o yeri fark ettiğimde; bir türlü anlam veremediğim dünyamız parça parça oldu. Ellerimle topladım. Çok anlamlıydı. Bana sessizliği veren müzik. Dinlerken hissedilen sessizlik. Bundan korkuyordum. Sonrasında ne yapacağını bilemezsin. Ağlasın mı şimdi? Niçin? Tutamaz ki kendini. Devam mı etsin dinlemeye? Daha ne kadar derin? Boş gözlerle karşı duvara bakarken, beyni bomboş olduğunda, korksun mu kendinden? Olabileceklerden? Sürüklendiği yeri bilmeden… Hareketsiz mi kalsın? Çırpınsın mı? Kurtulmak mı istesin, tadını mı çıkarsın? Ödül mü, ceza mı bilmeden. Koparıldığı hayatına nasıl geri dönsün artık? Sevmenin de bu kadarı! Nefes alabilmek için, bu yazıyı yazıyor diye acısın mı kendine? Hayal gücüyle gurur mu duysun? Duymamak için sesleri, uyusun mu? Nasılsa rüyalarını hatırlamaz. Artık söze gerek yok. Beni ifade edecek, o ses yeterli. Her tonu… Bir melodi yapar gerekeni. İlk nota… Yüzme bilmeden daldığım okyanusta; burun deliklerime dolan, genzimi yakan tuz. Gözyaşımla düşüp, boynuma akan tuz. Tadına vardığım hayat. Saniye kadar kıymeti var neşemin. Kıymetli hüznüm içimde dopdolu. “An”ı bekler. Sarıvermek için beni. Teslim olmam için. O ses…
Kendime kızıp, kendime sarılıp, kendim için ağlamaktı alışkanlığım. Alışkanlık zordur. Devam ettim. Dinledim. Dinledim. Aşık etti hem. Öyle dinledim. Mest oldum. “Ben”i kaybettim. Şekilden şekle bürünürken ben, yürürken… Her gece yalnız kaldığımda aynı kız çıktı ortaya. Ama tamamen aynı. O… Sese bürünmüş aşkımla sevişmek için…
Hep eksiklik. Sürekli bir his. Özlem duyuyorum. Birini, bir şeyi, bir yeri özlüyorum. Onaramıyorum. Özgürlük istiyorum. Bağlılık istiyorum. Kimse kimseyi tanımıyor. Tanıdık olan o birini bulur gibi oluyorum. Ne hissettiğimi görüyorum. Rengi yok, yeri yok, adı yok. Aşkı tatsak… Şimdiye dek hissedilmemiş. Hissedilememiş. Hayal edilememiş. Öyle bir aşk… Bu, duam. İçimden dökülen. Zihnime sığdığı kadarı… Düşünmeden. İçten…
Ne büyük hikaye… Kendiliğinden örülen. Görünmez. Beni duyan bir Tanrı’ya inanmaya ihtiyacım var. Mecburum. Beni seven o Tanrı’ya mecburum. Beni yaratıp, öylece ortada bırakmayacak… Kelimeler verip, cümlelerimi duymazsan; kendi kendine konuşan bu deliyi kim duyacak? Öyle büyük seviyorum ki bir şeyi. Öyle çok seviyorum ve yetinemiyorum ki… Sanırım bu aşkım sana Tanrı’m. Beni, yarattığın gibi sev.
Bir kaç kişi konuşuyor içimde. Müdahale edemiyorum. Biri çok emin kendinden. Akıl veriyor. Birisi çok ürkmüş gördükleri karşısında. Kendisi için endişeli. Öyle üzgün ki biri… Gerçekliğini tamamen kaybetmiş. Ayıramıyor. Ve hiç dinlemiyor, o en çok sesi çıkan. Hem de hiç konuşmadan. Hepsini bastıran. Hisseden sadece. İnanan. Bir tek seninle konuşmak ister. Çünkü anlatamadan anlaşılabilmeli.
Bizi aynı yere çeken, birleştiren, iç dünyalarımızın özgürlüğüne; o ilk güne gidelim. Yüce bir ruhtan, küçük parçalar halinde ayrılışımızın öncesine. Veya henüz ayrılmışken… Seni tanıyıp, bu kadar sevip… Yapayalnız dünyaya gönderilmeden önce yani. Nerede, neyin parçası olduğumu bilirken, eksiksiz bir cümle kurabilirdim. Anlatabilirdim. Bir başına kalmış ruhumla boşluğuma doğdum. Kendi boşluğundan habersiz binlerce insanın arasında… Tanıdım. Neye duyduğumu bilmediğim yakıcı özlemi bitiren ses… Daha da derin bir hasretle sevdiğim… Birlikte yaratıldığım. Su tozları taşıyan rüzgar, hıçkıra hıçkıra yanan ateşle işbirliği yaptı. Kalbimi mutlulukla acıtan şarkı başladı.. Benim sesimdi belki, bu kadar içimde yankılanan. O an ne söylesen, bendim.. Şimdi ne duysam, sen. Yıllardır içime işleyen, aynı zamanda benim kelimelerim. Nihayet. Sonsuz boşluğa kendimi sırtüstü bırakıp, gökyüzüyle tanışmamı kutluyoruz. İçimden söküp aldığın cümleler kur. Duyduğumda sıkışsın kalbim. Bunun için varım. Varlığından emin olduğum bir yere aidim. Birlikteyiz. En başından beri.”