odama sızan güneş, merhaba.
Haziran’dan bu yana
yüzüne bakmadığım güneş…
yazları perde açmam, bilirsin
kusuruma bakman,
umrumda olmaz.
istersen anlatabilirim sana
baştan söylemeli,
bu seni sevmeyişimi değiştirmez ama.
aydınlık günlerin zamanında
yaşamam ben.
akşam 5-6 ‘da;
güne merhaba.
insanların azaldığı vakit gelir,
müziğimle fırlarım sokağa
önce kızıllar
sonra karalar sarınır gök
geceleri dolanır dururum yıldızların altında
sen arasan bulamazsın ama beni
ben durmam kalabalık soluklarla.
benim işim yok zaten dünyayla…
yazar çizer dinler susar giderim
uyumak da zor gelir,
uyanmak da.
evrende kaybolmuş bir karınca gibiyim.
beni bulma imkanın
milyonda bir
sözlerimi de imkanımca,
tutarım.
mesela:
görmek istersen beni
çıkmaz ayın son pazarı
buradayım.
hep olduğum değil,
her olduğum mekandayım.
ben, bu dünyanın değil,
kelimelerin adamıyım.
onlarla beslenir, zehirlenir,
yakalar, ağ atarım.
elimden kaçırıp ağladığım da olur
zaten ne demişler:
“hayattır olur
insandır ölür.”
hep böyle bu.
iyisi mi sen de
hayattan da, insandan da medet umma.
umarsan um da,
işte,
hüsran var sonunda.
her ne kadar
kelimelerin adamı olsam da
kelimelerden bile medet ummam.
beni onlar da anlamaz.
haliyle anlatamazlar da.
buna ağlayıp, kafamı dağlara vurmam.
akşamı beklerim en fazla
her aydınlığın sonu karanlık,
ne de olsa.
fakat ona da güven olmaz!
kararmaz mı gün,
bakarsın kararmaz.
bana da güven olmaz!
bulamazsın demiştim oysa
bakarsın, yolunda bulursun beni.
cesedim geçirilir önünden tabutta…
bulabilirsin son bir solukta.
işte,
böyle bunlar güneş.
anla.
iyisi mi sen güneşliğini yap,
ben de yolumu bulayım
uçsuz bucaksız karanlıklarda…