Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar.
Namık Kemal’in bu veciz sözü, mutlak doğruya ulaşmayı amaç edinmiş felsefenin yöntemini teşkil eder. Mesele bir fikrin onaylatılması değil; farklı fikirleri dinlemek ve bu fikirlerin doğru kısımlarını tözümüze kazandırmaktır. Ancak bu suretle mutlak doğruya olabildiğince yaklaşabilir, bu şekilde tatmin olabiliriz.
Yalnızlık ne kadar süblime edilirse de hakkı teslim edilemez belki; lakin çevreyle münasebetin, müşahede eyleminin ve en önemli meziyetlerimizden birisi olan konuşmanın da ayrı önemi vardır. Unutmayalım ki yüzyıllar geçmesine rağmen iptidai niteliklerimiz hâlâ yerli yerinde, bunlardan en önde geleni olan aidiyet doyurulması gereken en büyük ihtiyaçlardan birisi. Türdeşleriyle iletişim kurmaktan yoksun beşer hayattan kademe kademe kopar, işte o zaman yalnızlık marazi mahiyet alır, tefekkür yerinde sayar, dogmatik hâle gelir ve faydadan çok zarar getirir.
Önümüze çıkan yeni mesele: Doğru kişilerle münasebet kurma. Müşahedenin iyisi kötüsü olmaz, lakin çevre dediğimiz devasa teşekkülün uç noktalara dahi varan müspet ve menfi türleri mevcuttur. Kendisine bir şey katmayacak, belki de zararda bulunacak mahlukatın, bireyin yaşamının bütün kısımlarından atılması zaruridir. Buna mukabil güzel insanlarla tanışmalı, dostluk kurmalı, karşılıklı fayda sağlamalı.
Elimizde olmayan birtakım etkenlere rağmen muhakkak olan bir şey var:
Hayatın kontrolü bizim elimizde.
Daha iyi yaşamak da, daha kötü yaşamak da.
Düşünmeli, birlikte düşünmeli, kendinde keşfetmeli.
Göktuğ Kaan Kara