Çoğu zaman kafa dağıtmak istediğimde aşk filmleri izlerim. Çünkü orada hayatlar çok farklı. Şehirler farklı. Sokaklar, ışıklar… Sanki başka bir dünyaya gitmişim gibi hissediyorum kendimi. Kendimi sırf ağlamak için, içimi dökebilmek için salıveriyorum o rahat koltuklara elimde mısırlar, kolalarla birlikte. Filmdeki kadın hep çok, güzel adam hep çok yakışıklı ama değişmeyen bi’ şey var aralarında, bitmeyecek bi’ şey, onun adına aşk tadına sır demişler. Öyle bir bağ oluşuyor ki aralarında, her şey tesadüf. Sanki gerçek hayatla hiç bağları yok. Artık iki kişi değil tek kişi olmuşlar. Ve öyle acılar var ki hayatlarında ”Bizimki de acı mı ya ” diyesi geliyor insanın. Çünkü gerçek aşkı kimse yaşamadı bu dünyada. Evet üç yıldır sevgilin olabilir, seni ailesiyle, arkadaşlarıyla, akrabalarıyla tanıştırmış olabilir. Bu aşk değil. Sizin aşk diye gördüğünüz tanımladığınız bu işte. Bi’ adam sonuna kadar sevebilmeli. Bir kadın sonuna kadar sevebilmeli. İnsanlar hayatımıza çabuk girip çabuk çıktı hep. Ben kimin ne olduğunu ilk etapta çözemedim hiç. Aşkların hep filmlerdeki gibi kusursuz ve huzurlu olabileceğine sonunda acı da olsa sonuna kadar gidilmesi gerektiğine inandırdım kendimi. Belki bu sefer yeniden olabilir, belki budur mutluluk, budur sonsuzluk diye adım atmıştım. Ama yine olmadı, yine tosladık duvarlara. Ama biliyorum ki Allah’tan hep hayırlısını istedim. Ve herşeyi bir yaşama nedenim mutlaka var. Bir sebebi var bu yaşadıklarımın. Belki bi’ şeylere işaret belki de bir şeylerin bedeli. Her neyse yaşamam gerekmiş bazı şeyleri yaşadım ve bitti. Bilmiyorum yolun sonunda belki de o filmlerdeki mutluluğu tatmak bizim kaderimizde de vardır kim bilir. Her neyse artık HAYIRLISI…