sanırım 13 yaşımdaydım. Sanırım diyorum çünkü tam bilmiyorum. İşte bu kimlik aradığımız tüm erkeksi hormanlarımızın tavan yaptığı yaşlardan biriydi işte. İlk o zaman anlamıştım bu kızın başıma bir bok getireceğini ama aşk bu değil mi zaten? ” Çimlere basmayın ” yazısını gördüğümüz halde çimlere basmak gibiydi aşk. ” Aşık olucan ne olacak oğlum bok mu var? ” diyen büyüklerin bu sözünü dinlemeyip ” cidden bok mu var acaba? ” diyerek aşık olmaktır aşk. Sigaranın çakmağa duyduğu bağımlılıktır aşk.
Gazozuna Emek Evler Mahallesi’yle mahalle maçı yapıyorduk deplasmandaydık. En güçlü rakibimizdi. Beş devre bir gol de uzatma onbir de bitecekti. İlkyarıyı 5-4 geride kapattık. Bizim lavuklara nasıl kızıyorum hele ki tüm mahallelerin en iyi kalecisi olan Panter Mehmet’e. Korkusuzca atlardı her topa taş,çim,beton fark etmezdi. Ama şimdi önüne geleni aldı. O da defansa suç atıyordu,defansta forvete. Eh haksızda sayılmazdı defansımız çok iyi sayılmazdı ama savaşçı ruha sahipti. Ulan futbol hatalar oyunuydu tamam ama kimse hatasını kabul etmiyordu ki herkes oynadığı mevkinin bir önündeki ne suç buluyordu. Bi forvet arkasında oynayana hata buluyordu onun da önünde oynayan biri olmadığı için. Neyse ben bunlara gazı verdim iyice dinlendikten sonra arkamı dönüp
” hadi lan başlayalım.” diyecektim ki arkamı döner dönmez onu gördüm. Hiç zamanın durduğu oldu mu size? Bana oldu o gün. Arkamda Panter Mehmet’in defansı kalaylaması,diğer tarafta futbolcu kartlarıyla oyun oynayan ve yenilenin mızıkçılık yapan iğreti sesi,sıcak günün ortasında arada esen rüzgar,rüzgarın raks ettirdiği tozlar havada dondu kaldı. Ne kuşların cıvıltısı ne de tek gözü kör olan mahallemizin hırçın köpeği Kont’un havlaması duyuluyordu. Git gide yaklaşıyordum ona. Her yaklaştıkça da kıvırcık saçlarının koyuluğu daha belli oluyordu. Ama ben yürümüyordum sanki şu süpermarketlerde olan hareket eden bantlar varya hani ürünleri koyduğumuz heh işte öyle bir şey beni ona götürüyordu. Ben sabittim ama yer beni ona götürüyordu. Tam yüz yüze geldik ve gözlerinin yeşilini fark ettim. Ben öyle bir yeşil görmedim daha evvel. Sınıf öğretmenimizin gözleri de yeşildi ama böyle değildi. Sonra bana güldü. O iki elmacık kemiklerinde salıncak kuran gülüşünde sallanmak istedim bir an. Gittikçe yaklaştığımı hissettim çünkü terlemeye başladım çünkü bir o kadar güneş gibi sıcaktı bakışları. Lakin kafama topu atıp
” Ne bakıyorsun lan? Yürü git ”diyerek iten azılı düşmanım Snorlax( Pokemon karakteridir sayın okuyan belki bilmiyorsunuzdur. O zamanların en gözde çizgi filmlerinden biriydi) Cevdet idi. Üstüme yürürken bile gözlerimi alamıyordum gözlerinden. Nasılda ürkek bakıyordu bana öyle. Neyse ki fazla uzun sürmedi ürkek bakışları çünkü Cevdet kolundan tuttuğu gibi sahanın dışına çıkardı onu. Meğersem Cevdet’in teyze kızıymış gözlerinin yeşiline hayran olduğum kız. Biz de tekrar maça başladık. Ve maçı 11-7 kaybettik. Takım kaptanı olarak gidip gazozlarını aldım Snorlax Cevdet bana ters ters bakıyordu. Maç içinde de sert müdahaleler etmişti. Ama aldırmadım çünkü bu maçı kaybetmiş olabiliriz zira ben daha güzel bir şey kazandım Semiha’yı.
İşte bundan sonra başıma gelmeyen bok kalmadı. Devamını da sonra anlatırım sayın okuyan. Şimdi ta ufaklık zamanlarıma gidelim ondan sonra bu konuya tekrar döneceğiz.
Hee bu arada ben kim miyim. Ben Galip. Adıma aldanmayın soyadım Yenilmiş.
RıdvanA.