Yarın?
Olmayan bir kavram değil mi aslında? Ama hayatımızda kalem gibi, kağıt gibi, somut olan her şey gibi sık kullanıyoruz. Yarın şunu yapayım, yarın şuraya gideyim, yarın şunu arayayım. Yarın, yarın, yarın! Ne de çok şeyi bırakıyoruz yarına değil mi? Ama kim diyebilir ki ben on dakika sonra, on dakikayı bırak on saniye sonra hala hayatta olacağım diye? Ben böyle söyleyince “Kimse bu cümleyi emin olarak kuramaz.” dedin değil mi içinden? Ama hayatına bakınca her gün ne kadar da çok telaffuz ediyorsun.
Bu açıdan düşününce bir şeyleri yarına ertelemenin çok saçma olduğunu fark ediyoruz aslında. Bir hafta sonrasına tiyatro bileti alıyoruz. Bir ay sonrasına programlar düzenliyor, bir yıl sonrası için tatil rezervasyonu yaptırıyoruz; ama yarınımızdan emin değiliz! Çelişki mi? Evet. Hem de en büyüğünden.
Şimdi oradan bir muhalif arkadaşım çıkacak “Ee o zaman yaşamayalım!” diyecek. Haklısın pek tabii. İnsanız, sürekli düşünüyor, tasarlıyor, planlıyoruz. Zaten hayatın kendisi bu. Ama diyorum ki ben de; plan yapalım, rezervasyon yaptıralım, iki yıl sonrasına randevulaşalım; ama bugün yapabileceğimizi de yarına bırakmayalım. Bırakmayalım ya hu. Yarından bir şeyler beklemekle geçmesin ömrümüz. Seviyor muyuz efendim? Söyleyelim hemen. Bir düşümüzü şimdi gerçeğe çevirebilecek potansiyele sahip miyiz? Çevirelim, çünkü yarın yok. Özdemir Asaf da diyor ya ‘Bugün ve Bugün’ şiirinde :
“Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.”
O yüzden durma muhalif arkadaşım, sen de harekete geç. Harekete geçelim. Hiçbir zaman hiçbir şey için beklemeyelim. Çünkü gelecek var; ama yarın yok.