Bilmem kaç yüzyıllık Dünya tarihinde insanlık kaderinin kederli günlerinden soluyorum hayatı. 20. yaşımın en güzel aylarını yaşamam gerek öyle değil mi? Ancak elim kaleme, kalem kağıda kavuştuğuna göre anlatılacak bir şeyler var demek.
Hayat, eğer şu an 10 yaşındaysan ve uyandığında bir pazar sabahıysa çok güzel. Çünkü birazdan o çok sevdiğin ailenle gideceğin pikniğin keyfini çıkarmak hiç zor olmayacak.
15 yaşındaysan, isyan ediyorsun dünyaya biliyorum. Sakin ol dostum! Sonradan gelecek aklın başına. Güleceksin.
20 yaşında kendini keşfetmeye başlayacaksın. Neler yapabildiğini ve neler yapabileceğini farkına varırken, bir sürü şey değişmiş olacak yakınlarında. Muhtemelen annenden ayrılmış olacaksın, okuma aşkına! Baban çoktan öptürmüş elini en geleneksel olanından. Çok zor olmuş kardeşinle vedan. Bir sen, bir de valize tıkabasa doldurulmuş eşyaların olacak. Tek başına yaşamanın vereceği mutluluk, burnunun direğini sızlatmayacak mı sanıyorsun? Yanıldın.
Ve 25 yaşına geldiğinde tercihlerinin hapishanesinde olacaksın. Belki affı bekleyeceksin çıkabilmek için o hayattan.Yahut bu müebbet pek bir iyi gelecek sana.
40 yaşına geldiğinde evli olman muhtemel. Mantık evliliği ise bu, sıradan bir hayat yaşayacaksın ama gel-gitlerin olmayacak. Yoksa o çok sevdiğin aşkına mı açtın kapılarını. Hep mutlu olacaksın demeyi çok isterdim . Ancak kalbi kırık öleceksin yinede… Çünkü düzen böyle. Çocukların olacak. Ve kalbin onlar için çarpacak.
70 yaşına geldiğinde Türkiye’nin ortalama yaşam istatistiklerine göre ölüm sana yakın demektir. Hem de emekliliğinin ilk yıllarını yaşarken.
Sonra şöyle bir bakacaksın ardına. İyikilerin fazlaysa keşkelerinden, ölümünde iyisi olmaz ama tebessümle veda edeceksin torunlara. Ama keşkeler sarmışsa dört bir yanından. Bir şans daha isteyeceksin.
Dee…
Öldün işte!