Gemideydi…
Üç? Beş? Kaç gündür yoldalardı? Bilmiyordu. Geminin nereye gittiğini bilmiyordu. Nereden geldiğini bilmiyordu.
Sorgulayabilir miydi bu hayatı? Neyi sorgulayacaktı? Varlığını, yokluğunu, inancını, anını, gününü, geleceğini?
Vasıfsızdı onun hayatı ya da doğuştan özürlüydü belki de. Zihinsel ya da bedensel özrü yoktu. Kaderi buruktu. Hayat çizgisinin bir yeri burulmuştu. Çoğu yeri kırış kırış alnı gibi.
Karşısında sonsuz, deniz, yıldızlar, ay…
Yetmişti artık ona hayat. Ne yaşayacaktı ki zaten? Bir gemide ne yaşayabilirdi? Neye tutunabilirdi? Bir gün karaya çıkacakları umuduna mı? (Güldü.)
Elinde sonunda batacaktı gemi. Sonu olmayan yolculuktaki, sonu olmayan denizdeki ufacık, minicik gemi. Elbet batacak.
Ne gerek vardı?
En güzel yemekleri herkesten önce bitmeden yeme yarışı. Ufak kibirler, saygı, saygısızlık, hiyerarşi (Gemide ne kadar?) Benzer şeyler. (İnsanın olduğu yerde illa ki.)
Sanrılar, rüyalar, hayaller, hedefler (hedef olduğu sanılan hayaller) birbirine karıştığı sırada durmadan denize kusmalar. Denize dalmalar, denizin alıp götürüşü.
Mehtap…
Sabahına irkilerek uyanış…
Artık tak etmemişti ama…
Kalakalınca ne yapacaktı…
Sıkıntı…
Atladı denize.
Kendini bir köpekbalığının midesinde buldu…