GİRİŞ
Aracın, kulak tırmalayan uğultulu sesi eşliğinde, sersemlemiş halde araladı gözlerini. Öndeki iki kişinin hararetli konuşmaları aracın uğultusuyla beraber boğuluyordu. Zorlukla duyabiliyor ve sere serpe uzandığı arka koltukta, yarı baygın, bulanıklaşmış bakışlarıyla kendini toparlamaya çalışıyordu. Bir müddet sonra, safari tipli aracın durmasıyla sarsıntılı yolculuk sona erdi. Kim olduklarını bilmediği yüzleri peçeli iki kişinin, araçtan inerek arka kapıya yöneldiğini fark etti. Noe, korku içinde vücudunu doğrultmaya ve neler olduğunu anlamaya çalıştı. O esnada arka kapı gıcırtılar eşliğinde açılarak hızla dışarı çekilip sert şekilde yere fırlatıldı. Yere yığıldığında sıcaklık hissediyor ve bu ısı hızla vücuduna yayılıyordu. Kafasını zorlukla sıcak kumdan kaldırdığında etrafta denizi andırır şekilde ucsuz bucaksız kum tepeciklerinin olduğunu gördü.
– Çöl!
Diyerek fısıldadı, kendisinin bile zor duyabildiği ses tonuyla. Vücudunda hissettiği sıcaklık ve korkuya, şaşkınlıkta eklenmişti şimdi. İriyarı adamlardan biri kendisine doğru yönelerek kulağına yaklaştı;
– Doğuya.
Adamın sesini zorlukla işitebilmişti. Ardından adam sağ elini havaya kaldırıp hızla Noe’nin suratına yumruk atarak geri çekildi. Aldığı bu darbenin etkisiyle gözleri bulanıklaşmaya başlamış ve dayanamayıp bayılarak yere yığılmıştı. Diğer adamsa Noe’nin sıcak kumlar üzerinde baygın duran vücuduna bakıp, alaycı kahkahalar eşliğinde tükürdü. Küfürler yağdırıp araca yönelen adam, şoför koltuğuna oturan diğer adama yüzünü ekşiterek;
– Umarım doğru yere getirmişsindir bizi.
– Rahat ol! Doğru yerdeyiz. Adam kendine gelene kadar alırlar.
– Bıraktığımız paket önemli biliyorsun.
Direksiyondaki adam yan koltukta oturan adama sinirlenerek ters ters baktı;
– Daha uzatacak mısın? Yoksa çeneni kapayacak mısın?
Tedirgin olan adam sessiz kalarak önüne döndü ve Noe’yi arkalarında bırakarak uzaklaştılar.
BÖLÜM 1
(2 GÜN ÖNCE)
(KEMER, TÜRKİYE)
Antalya körfezinin kemer sahiliyle kucaklaşmasına o kadar konsantre olmuştu ki, çalan telefonun sesi ile irkilerek elinde tuttuğu kahve fincanını masaya döktü. Merakla beklediği arama olduğunu sanarak aceleyle uzandı telefonuna. Arayan numaranın yabancı bir numara olduğunu gördüğünde üzülerek de olsa açtı.
– Alo.
– Nunez, usulca dış kapıya yaklaş.
Nunez şaşırmıştı.
– Anlayamadım?
– Birazdan kapı çalacak.
– Neler saçmalıyorsun sen?
– Kapıyı usulca kilitleyip, evde yokmuş gibi davran.
– Ama neden, sen kimsin?
Tekrar soru yönelttiği esnada, kapı zilinin çaldığını duydu. nunez bir yandan kapıya yöneliyor biryandan da sorduğu sorunun cevabını bekliyordu. Telefonun ucundaki kibar sesli bayanın ses tonu daha da yükselip ciddileşerek;
– Kapıyı sakın açma nunez!
Nunez irkilmişti.
– Dışarıda tehlikeli adamlar var, bana güven.
Diyerek devam etti yalvarırcasına. Nunez‘in yüzündeki şaşkınlık yerini panik ve korkuya bırakmaya başlamıştı.
– Neler oluyor?
Sesi titriyordu. Kapının ardında kim olduğunu anlamak için gözetleme deliğinden bakmaya çalıştı. Telefondaki bayan kısmen haklıydı, gördüğü şey takım elbiseli ve tanıyamadığı iri yapılı iki kişiden ibaretti. Nunez, ne olur ne olmaz kapıyı sessizce kilitlemeye çalıştı. Kapının zili tekrar ısrarla çaldı. Dışarıdaki ses;
– Bayan nunez, sizinle görüşmeliyim.
Adam bir yandan kapı ziline basıyor, bir yandan da kapıya vuruyordu.
– Bayan nunez, görüşebilir miyiz? İçeride olduğunuzu biliyorum.
– Kimsiniz? Şuan müsait değilim.
– Bizden korkmanıza gerek yok.
– Biraz bekler misiniz? Müsait değilim.
Nunez telefondaki bayana kısık sesle;
– Ya beni ikna et ya da kapıyı açacağım.
– Bekle!
– Bekleyecek zamanım yok. Kim olduğunu söyleyecek misin, kapıyı açayım mı?
Telefonun diğer ucundaki esrarengiz bayan ısrarla;
– Bekle!
– Öyleyse kapıyı açıyorum.
– Alacaklarını güzellikle alamazlarsa zorla alırlar. Bekle ve gör.
Nunez ikna olmamıştı. Elini kapı kilidine açmak için yönelttiği esnada;
– Bayan nunez sizinle görüşmeliyim, kapıyı açar mısınız?
Adam kapıyı zorlamaya başlamıştı. Telefondaki ses;
– Şimdi ikna oldun mu nunez? Arkanı dön ve arka bahçeden hızla alt yola doğru koş.
Emir vermişti adeta. Nunez korku, panik, merak ve şaşkınlık içinde karar vermeye çalışıyordu. Kapının ardındaki adam sabırsızlanarak sesini yükseltmeye başlamıştı.
nunez’in zamanı tükeniyordu ve kısa süre içinde karar vermeliydi. İster istemez ayaklarını sürüyerek geri adımlar atmaya başladı. Arka bahçeye doğru yönelmeye başlamıştı ki, kapının tekrar zorlandığını görünce artık kararının doğru olduğunu anlayarak koşmaya başladı. Arka bahçeye vardığında elma ağaçlarının arasından geçip özenle dikilmiş çiçeklerin üzerine basarak, bahçe kapısından geçip hızla alt ormana doğru soluk soluğa koşuyordu.
Telefondaki sesten yardım istercesine;
– Neler oluyor, bu adamlarda kim, benden ne istiyorlar?
Sorusunu yönelttiği esnada telefonun kapatıldığını fark etmişti. Şimdi bu işin sonunun nereye varacağını bilemeden arada sırada arkasını kontrol ediyor ve alt yola ulaşmaya çalışıyordu. Adamlardan biri nunez’in aşağı doğru gittiğini fark ederek;
– Arka bahçede! Kaçıyor.
Her ikisi de nunez’in peşinden koşturarak durması için bağırmaya başlamışlardı. Nunez adamların bağırma seslerini duyduğu esnada duraksayarak ardına baktı. Peşindekilerden birinin kendisine silah doğrulttuğunu fark ettiğinde telefondaki bayanın haklı olduğuna karar verdi ve canını kurtarmak için dahada hızlandı. Evinin aşağısındaki ormanda, önüne çıkan tüm engelleri nasıl geçtiğini bilemiyor, çalılar ve çam ağaçlarına takılıyor, çarpıyor, sendeleyip aşağı doğru yuvarlanıyordu. Her yanı yara bere ve yırtıklar içindeydi. Dengesini tekrar kurmaya çalışarak koşmaya devam etti. Yol kenarına yaklaştığında tekrar sendeleyip yuvarlandı ve olduğu yere yığıldı. Yerde zorlukla hareket edebiliyor, gelen aracı fark ederek durması için yardım istercesine işaretler yaparak çırpınıyordu. Araç ani fren yaparak durduğu an, silah sesi işitmişti. Vücudunda sıcaklık ve uyuşukluk hissetmeye başladı. Bakışları bulanıklaşıyor, doğrulup araca doğru sürünmeye çalışıyordu. Gücü kalmamıştı artık. Son gördüğü şey, bir elin ona uzanmasıydı.
– Aptal kız. Zamanında bana inanmış olsaydın…
Nunez’in gözleri kararmıştı ve sesleri boğuk işitiyordu. Elini uzatan kişi doğrulmasına yardımcı olarak aracın içine attı. Bununla beraber silah sesleri artmaya başlamış, aracın hareket ettiğini hissetmişti. Arkalarından hala silah sesleri geliyordu ve mermilerin aracın arka camına isabet etmesiyle her yanına cam kırıkları sıçrıyordu. Gürültülü silah sesleri yerini aracın uğultulu sesine bırakmaya başlamış, peşlerindeki adamlardan kurtulmuşlardı.
Bir kaç kilometre sonra baygın haldeki nunez yavaş yavaş kendine geliyordu. Bir anda çığlıklar atmaya başladı;
– Vuruldum mu? Aman allahım vuruldum mu?
Nunez vücudunu korkuyla kontrol ediyordu.
Direksiyondaki kişi ani şekilde aracı yolun ortasında durdurdu ve arka koltuğa dönerek nunez’in yakasından tutup, sarsmaya başladı;
– Hey! Hey! Hey! Kendine gel! Sakin ol! Vurulan kimse yok. Sadece başını çarpmış olmalısın.
nunez bu sesi tanıyordu;
– Sen telefondaki…
– Başkasını mı bekliyordun?
Arka koltukta vücudunu doğrultup başını ovalayarak;
– Kimsin, kimsiniz? Benden ne istiyorsunuz?
Tanımadığı bu yabancı kadın aracı tekrar hareket ettirerek cevap verdi;
– Biraz sakinleş…