‘İki kalem bir hikayede buluştu.’
Bir çığlık sesiyle uyandım bu sabah. Kıyamet koptu sandım. Tanıdık değildi bu ses. Sokağa çıktım, başladım sesin sahibini aramaya. Giderek artıyordu şiddeti çığlığın. Korktum. Bir şey damladı gömleğimin üzerine, sarı rengiydi bu. Gökyüzüne baktım. Yedi renkli bir şey çarptı gözüme. Yedi… Reddedişin mi simgesi, teslim oluşun mu? Düşündüm. Ya da düşündüğümü sandım. Bu feryat figan teslim oluş olur muydu hiç, üstümde komikliğim. Onlarca çocuk gök kuşağının bir yakasından tutmuş, birkaç pare renk koparmaya çalışıyor. Onlar koparmaya çalıştıkça gök kuşağının feryadı artıyordu. Seçemediğim sözcükleri vardı, anlamadığım dili. Ama farkındaydım ki yardım istiyordu benden. Çocuklara seslenmeye çalıştım. Hiç biri duymadı beni, ya da duymazlıktan geldi.
En sonunda bir çocuk yeşili kaptığı gibi elinde kaldı, düşmeye başladı. Neydi bu yeşil, ne anlamlar yüklemişti o çocuk bu renge? Açığından koyusundan haberdar bile değildi belki. Yalnızca ona sahip olmaktı amacı. Düşünmeden ötesini berisini. Düşünmeden düşmeye başlamıştı işte, hayallerinde de. O sırada tekrar yağmur aldı. Gök kuşağı kayboldu, yanında çocukları da götürdü. Ama yeşili koparan çocuk hızla bana doğru geliyordu. Ne yapacağımı şaşırdım. Tutsam tutulmazdı, yere çarpsa parçalanacaktı. Ne inanıyordum tutabileceğime ne de elveriyordu yüreğim onu parça parça görmeye. Belki dedim, belki bu kez olmaz. Bu kez, o gök kuşağını çıkaran kuvvet engeller onun hayallerinin paramparça olmasına. Kim bilir, onun mu hayaller yoksa ötelerde gizlenmiş ben miyim bunlara sebep? !
Önüme düştü. Düştüğü gibi hızla koştu sokak aralarından yeşili her yere saçarak. Bağırdım arkasından, duymadı, haliyle durmadı. Ben de ardından koşmaya başladım. Yakalayıp yakalayamayacağımı bilmeden koşturuyordum şuursuzca. Yakalasam ne yapacaktım onu da bilmiyordum, sadece koşuyordum. Bütün ovalar, dağlar yeşil olana dek koştu çocuk, yorulmadı. Bir dağın tepesine çıktı. Elindeki son yeşili döktü doruğa. Doruklarda maviyle buluştu. Ne de güzeldi ama, elindeki yeşili ulaştırmıştı sevgiliye. En değerli şeydi aslında yeşili. Vazgeçmişti ondan ya da kendinden. Kim bilirdi ki neler geçtiğini aklından. Sonra mı… Sonra, baktı bana, gülümsedi. El salladı, gitti. Ne kaldırabildim elimi, ne de diyebildim dur diye. Giden o muydu, ben miydim; yeşil miydi mavi mi, bilemeden. Bakakaldım…
Buse Çetiner & Taylan Deniz Akbal