Geceleri mumlar güneşten daha aydınlık olur diyordu bir şarkı. Geceler… O kadar zor ki anlatması.
Güçlüymüşsünüz rolü yapmak işe yarar. Bir süre sonra rolden çıkıp kendinizin gerçekten güçlü olduğunuza inanıyorsunuz hatta gece gelene kadar… Gece karanlıkta yatarken her şey bir bir düşer aklınıza.
Bir zamanlar intiharın sadece kaçmaktan ibaret olduğunu düşünürdüm. Ama şimdi anlıyorum. o ana karar verme noktasına geldiğinizde herşey siliniyor gözünüzden. Hayattan, kendinden bıkabiliyormuş insan, ağlamak bile lüks olabiliyormuş. Elinde kalan bazen dolu gözler, akmayan yaşlar ve kaybedilmiş inanç oluyormuş çoğunlukla. Anlıyorum artık insanların neden kendilerinden kurtulmak için bu kadar acele ettiklerini.
Hepimizin içinde bir zamanlar olduğumuz o ürkek çocuk var. Birşeyler anlatırken dudakları titreyen o çocuk hayatın sınavından kalmış bu kez . Karşılaştığımız her insan bir sınav, onları kırmadan kırılırken buz üstünde bir dengede yaşamaya çalışıyoruz. Giderek büyüyor içimizdeki buz kırıkları, ankara kışları gibi kopkoyu bir umutsuzlukla küçük parıltıların olduğu bir boşluktan ibaret oluyor hayat yavaş yavaş. Kendi sessizliğinin içinde bir ses olsun diye izlenmediği halde televizyon, dinlenmediği halde müzik açılıyor.
İnsanlar neden karanlıktan korkuyor biliyorum artık. karanlıktan korkuyoruz çünkü yargılarımız, inançlarımız, içimizdeki her şey karanlıkta daha da kendine dönüyor. Dünya sadece bizden ibaret oluyor. O yüzden intihar hep karanlıtayken gelen bir arzu oluyor. İntihar edenlerse hep karanlıkta kalıyor. Ve bir gün belki diyor hayat, Öbür tarafta görüşürüz….