Özgürlük, beyin, dünya, gri, karmaşa, yönetim, doğru, eleştiri, din, yanlış, felsefe, esnek, ideoloji, siyah, beyaz, algı.
Her zamanki gibi gri tonunda bu akşam.
Doğduğumuz andan itibaren bize dikte edilen siyah ya da beyaz yok görünürde. Tabii ki sorgulayabilen ve derinliğini kurabilmiş insanlar için çizdiğim bir resim bu. Olayları, kişileri veya Dünya’yı inandıklarına uygun kalıplara sokanlar hiçbir zaman göremezler. Tek bir doğruya inanmışlardır ve her şeyi buna uygun bir biçimde yorumlamaya çalışırlar. İnsanı değerli kılan sorgulama yeteneğinden yoksun olduklarından ötürü her sözcükleri fanatizmin izlerini taşır. Her olayı doğru ve yanlış olarak nitelendirmek istediklerinden içinden çıkılamaz bir karmaşaya düşerler.
Geçmişten bugüne kadar olan süreçte dinler, ideolojiler her zaman insanın bir doğruya tutunabilme zayıflığından var olmuşlardır. Tüm bu sis bulutunun içinde stabil bir ışık olmayı vaad ettiklerinden sorgulama yeteneğinden mahrum olanlar veya kendini çaresiz hissedenler tutunacak bir dal olarak bunları sorgulamadan kabul ederler. Çocukluktan itibaren dikte edilen sözde gerçeklerin etkisi ile bu duruma düşülebileceği gibi düşünmekten yorulan insanın da kaçış noktaları olurlar. Sorgulamak yerine var olan bir düşünceyi savunmak insana daha kolay görünür. Halbuki düşünmekten yorulmalarının sebebi yine bir doğru yargısına ulaşmak istemeleridir. Olayları, düşüncelere uydurmak çok daha zor ve faydasız bir iştir.
Tüm bunların sonucunda da kaba tabiriyle ”beyin yıkama” işlemi, yani algı yönetimi insan üstünde etkili olmaya başlar. Gerçek resmin farkında olan veya olmayan başka insanlar tarafından algılar yönetilmeye başlanır. Kişi, zihinsel olarak özgürlüğünü kaybettiği için bahsedilen zümre insan psikolojisinin kesin yargılara ulaşma isteğinden faydalanarak; doğruları, yanlışları kesin çizgilerle ayırma kabiliyetine hak kazanabilir. Bu toplumun genel düşüncesi olarak algılanabilecek ahlak, inanç veya yönetim kurallarını ortaya çıkaran en önemli faktör olur.
Hiç kimsenin veya hiç bir şeyin kesin bir doğruya çıkamayacağını idrak edebilen ve sürekli sorgulama halinde olan bir beyinse sürekli değişim halindedir, esnektir. Dünya’ya gelmiş, geçmiş ve gelecek insan sayısı kadar düşünce sistemi olduğunun farkına varır. Mesele ise şudur ki: Dünya’nın herhangi bir alanında, toplumunda ortaya mutlak surette çıkması gereken kurallar vardır. Sorgulayabilen insanın en büyük özelliği mental açıdan özgürlüğüne kavuşmuş olmasıdır, dolayısıyla ideal bir toplumda ortaya çıkacak ilk kural da fiziksel ve düşünsel manada herkesin özgür olabilmesidir.
Tabii ki ideal bir toplum yapısından uzun uzun bahsetmek vakit kaybından başka bir sonuç getirmeyecektir. İnsan, zorla özgürleştirilemez zira özgürlüğü istemeyen, aramayan asla bulamayacaktır. Doğumumuzdan itibaren yaşadığımız ortam, düşünme yetimiz, yöneticilerin belirlediği özgürlük alanları gibi faktörler nedeniyle total olarak özgürlüğe kavuşmuş bir insanlık düşünülemez. Bu nedenle birey özgürlüğü yalnızca düşünsel sistematiğiyle kazanabilir.
Bu noktadan itibaren ”algı yönetme” kavramı altın değer kazanacaktır. Özgürlüğüne kavuşamayan bireyler bu haklarını bir insana yahut zümreye teslim etme eğiliminde olurlar. Algı yönetimi konusunda kabiliyete sahip olan insanlar iktidar olma hakkını demokrasi yoluyla kazanmış olurlar. Burada önemli olan ise bu hakka sahip zümrenin tek bir doğruya kanaat edip etmediğidir. Şayet böyle bir eğilim içinde olduklarında doğanın ilk kuralına ters gidecekleri için insanların ve kendilerinin sorgulama yetisini azaltacak ve dolayısıyla da özgür olmayan güç yükmüne geçeceklerdir.
Doğrular ve yanlışlardan ziyade değişime odaklanmış bir zümre ise insanın ve kendisinin sorgulama kabiliyetini besleyeceğinden özgür güç hükmünü alır. Tabii ki her şeyin gri olduğunu kanıtlar nitelikte bu hakka yine algı yönetme kabiliyetiyle erişebilirler.
Bu yazıdan da şüphe ediyorum tabii ki. Sonuçta her şey gri…