Naif kalbinle yeter yorulduğun… Şimdi kır kabuğunu ve aş ufuklarını… Kovandan çıkmayan arı bal yapamaz unutma… Dünün kahrına inat bugünün enerjisiyle neşelendir yarını… Ceplerine şiir doldur varsın başka ceplerden taşsın banknotlar… Yek gelen zarlara inat düşeş fırlat hayatın bağrına eros oklarını… Sevilmemeyi bile sev… Toksik tavırları tebessümünde erit… Günlere “Grup Çağrı” ile başla… “Gülümse Biraz” de ki içine yaşama coşkusu dolsun…
Sancıların çok mu? Hal hatır soranın yok mu? Yine mi ıssızlardasın? Görkemli yalnızlıklar mı çevreledi yine seni? Ruhuna takabilecekleri kelepçeyi icat edebildiler mi peki? Hangi zincir düşlerini hapsedebildi ki? İnadına tebessümsporun şeref gollü keder ağılarını yırtarak bulutlarda yankılanmadı mı? Kendi kendine çok ağladın… Şimdi sıra kendi kendine sırf kendi halinde olduğun için kendince tebessüm etmekte… Hadi topla artık kırık kalp parçalarını…
Üstüne titrediklerinin kötü gününde kılının kıpırdamadığını mı gördün? Hüzününden haz duyan sahte dostlarınla gönül kozana bir ömür mü ördün? Sana zinciler sarıp gönlünce koş diyenlerden mi bıktın? Kalbinin göğüs kafesini kırıp “Artık Yeter!” diyerek haykırarak kaçmasından mı çekindin? Hayatın bilinmezlerinden mi yoruldun? Unutma senin kendinden başka kimsen yok? Herkes köşesine çekildiğinde yine yalnız başınasın… O zaman sana düşen, gönül kuşunu hür ve hoş tutmak… Sadece bu…
Ayaklarına sürünen bir garip kediyi severek, sırt üstü yatıp sevgi dilenen bir köpeciğin karnını okşayarak, günü goncalarıyla güzelleştirmiş daldaki öksüz gülü koklayarak, düşünerek, yazarak, çizerek, hayal kurarak, kendi dünyanı kendin kurarak, sadece zulmünü gördüğün insanoğlundan kaçabildiğince uzaklara kaçarak, gerçekleşmesi her gün biraz daha zorlaştırılan hayallerini kendi kalbinde yaşayarak… Unutma kendin olmak en büyük haz… Haydi şimdi, gülümse biraz…