İnanalım inanmayalım, Kur’an’ın; ilk emrinin Oku olduğunu hepimiz biliriz! Bilmesine biliriz de; itaat eder okur muyuz?
Sümme haşa !
Niye okuyalım ki?
Okursak, düşünür sorgularız.
Sorgularsak, aklımızı kullanma, analiz etme; doğru ve yanlışı birbirinden ayırma ve görme melekesi kazanırız.
Kısaca özetlersek, okuma alışkanlığı edinirsek, Kur’an’a uygun İnsan adayı olur:
Allah’ın kendisine halife olarak seçtiği; İNSAN-I KAMİL olma hedefine adım adım yürürüz.
O zaman; kendini alim zanneden; sahte şeyhleri, Şıh’ları, dervişleri kim dinleyecek?
Kim cemaat’a, tarikata bağlanıp, Şeyhin, şıkın; elini eteğini öpecek? Ve de biz okuyan sorgulayan olursak, vatan hainleri nasıl TBMM bombalamaya cesaret edecek?
Kendi kendimize soralım, oku deyince aklımıza ne gelmeli?
Pozitif ilim ve bilimi şöyle bir köşe bırakalım. Sadece oku deyince aklına doğma düşünce gelenlere bir cevap bulalım.
Sahi oku deyince yalnız, taşlara kazınan resimleri, kil tabletlere yazılan yazıları, ceylan derisine ve parşömene düşülen hikayeleri mi düşlemeli ve okumalıyız?
On üçüncü yüzyılın önde gelen evliyalarından Şems-i Tebrizi: “Okuduğum nefes alan Kuran’dır. Ben, Kur’an’ı evrende; bitkide, dağda taşta, uçan kuşta, yürüyen karıncada yağmur yüklü bulutta okurum! demiş.
Biz Şems’in 1247 yılında şehit edildiğini biliyoruz.
Günümüzden, yaklaşık sekiz asır önce, insanı, bitkiyi, canlı cansız varlığı ve tüm evreni Kur’an olarak okuyan, İnsan-ı Kamil örnek varken; uzay çağında: Kuran’ı yalnız Arapça yazılardan oku diyen din tacirlerini dinlemek; kula kulluk etmek değilse adı nedir?
Çok iddialı konuşmak istemem lakin, Allah dururken: kula kulluk etmenin literatürdeki gerçek adı şirk olmalı…