-merakımdan soruyorum, kaç yaşındasın?
+25 ama bir ay önce 26 oldum, tam olarak bunu hala kendime itiraf edemiyorum..
– cevabını biliyorum ama neden ?
+benim dilimden mi yazacaksın bu defa, sen normalde birinci tekil anlatıcı dilini kullanırsın
-nerden biliyorsun?
+okudum daha önce,
-neden kendine böyle bi kötülük yaptın ki ?
+bilmem, seni tanımak için olabilir,
-sanmıyorum, tanımaya değecek biri değilim..
+hayır, net bi şekilde söylüyorum, tanımaya değecek birisin
– bunca kadın, seni rahatsız etmez mi yani?
+yalnızlık hissini almışsın, çünkü ben yoktum,
-şimdi benim ağzıma dönebiliriz, hiç beklenmedik bir yerde, hiç beklenmedik bir şekilde, umutsuzca kalınan şehirde, yakışıklı bir hikaye
+cinsiyetçi olmaz mısın lütfen?
-Peki.. bi sigara yaktım, bu arada 30 yaşına kadar neden sigaraya başlamadığımı düşündüm, çünkü ben sigara içebiliyormuşum ve elimde dandik bi buhar makinesine gerek yokmuş, sadece kendi kendime verdiğim bir kararla sigara içmemişim yıllar boyunca.. Sigaradan bir yudum aldım, gözlerine baktım, kapalıydı, sanırım 30 yıldır hayatımın en verimli uykusuydu, sadece kahve içecektik ve dağılacaktık, ben zaten dağıldım da, seni bilemem.. geç olsun güç olsun imkansız olsun emek harcayalım diyen bi bakışın vardı göz kapaklarında, üstelik ben buna hazır mıydım onu da bilmiyorum. Sigara küllükte alevini devam ettirirken kahve suyu koydum, öyle güzel, öyle masum uyuyordun ki, sanki burası senin yatak odandı, kendi evimde misafir olarak hissettiğim ilk andı, kaldı ki, yaş 19 falan, evimi bırakalı 3 ay olmuştu ve ondan sonra yaşadığım her yere evim demiştim, Beyoğlu hariç değil..
Tuhaf ama gerçek şu ki sevgilim, Bukowski okuyan tanıdığım nadir kadınlardan birisin, üst düzey ingilizcen var, mesleğinde uzmansın, hoş bir fiziğin ve bunlara rağmen içinde bir ben var, kararlı ve inançlı olman da üst düzey bir etki yaratıyor üzerinde, ha bir de iyi rol yapabiliyorsun, kaldı ki bana hiç rol yapmadın, her şeyi ikişer almandan belli, yalnızlık seviyorsun üstelik bu mükemmel, çünkü benim bu hayatta iki kişilik bir yalnızlığa ihtiyacım var, gerisi umurumda bile değil..
+yatak odasında sigara içmemelisin
– sen de içiyorsun?
+o arada sırada oluyor, salona gitmek zor geldiği için..
-salona gitseydin zaten seni izlemek için salonda baş ucuna gelirdim.
+sigara içmediğim zaman sigaradan rahatsız oluyorum, anlamıyor musun
-sigara mı getireyim yoksa salona mı geçeyim..
+hayır hayır ikisi de değil, senden rahatsız olmadım, tuhaf ama gerçek bu, sadece sataşmak istedim..
-Peki..
her yeni kadın nasıl oluyorsa yeni bir hikaye başlangıcı doğuruyor, hikaye dönüp dolaşıp ilk kadına gidiyor, bi yerde tıkanıyorum, hani diyorum o baktıysa maviş gözleriyle başkası sadece bakmak için çaba gösterir, artık günde üç defa sarhoş da olmuyorum, gerçi buna ekonomim de müsaade etmiyor, kaldı ki o kadar enerjim de yok, şunun şurasında en fazla 27 yıl daha yaşarım belki.. sen çıkageliyorsun aklıma, daha da ötesi, eve gelirken ne lazım diyorsun, salatayı hazırla artık yemek yiyelim diyorsun, çayını tazeleyeyim diyorsun, sen hep bir şeyler diyorsun.. iyiki kahve içmişiz diyorum.. diyorsun.. diyorlar bir şeyler.. diyecekler de.. sözü uzatmayalım..
”Havada yağmur asılı kalmış!
rüzgar ne temmuz sıcağı,
ne eylül..
bir umut,
biraz şarap,
bir tutam sarı,
gönülden bile yeşil bir çift güz,
Ya dökülecek, ya duracak;
Yağmur asılı kalmayacak.. ! ”