Hayatı “gevezelikle” doldurmak için sanki dünyaya gelmiş insanlar yığını mıyız acaba? Gölgeler kalabalığından meydana gelmek dünyada boş bir yer kaplamak için gelmedik sanırsam. Ondandır ki hiçbir şey söylemeyen dinlemeyen bakmayan görmeyenler olarak bu dünyada zaten bir yerde kaplamıyoruz, boşluğu da gölgeler olduğumuz içinde dolduramıyoruz!
Özellikle insanları birbirlerini gözlemlemek anlamak yerine birbirlerini nezaketle karşılayarak buyur otur demek yerine, ayakta uzun süre uzak tutarak yaklaşmak yerine özlemeyi, bu özlem içten gelen değil uzaklığın verdiği göz aşinalığının bakış açısındaki boşluğun bir anda dolmasındaki güzelliğin esintisi neticesinde olduğunu söyleyebilirim. Görüş bakış açımızı o kadar kendimizden duygularımızdan uzaklaştırdığımızdan dolayı, bir anda bir karartı bir insanla gölgeyle dolması insanı özlemi özlemeyi özlemenin buluşmayla güzelliğini hatırlattığından o an özlem duyuyoruz. Hayatımızı gevezelikle değil de, görüş bakış açısıyla doldursak, birbirimizi daha iyi anlayacağız da bu bize nedense çok uzakta duruyor, çağıran gel yanıma diyen hiç yok! Bizleri aslında tedirgin eden farkına varamadığımız gevezeliğimiz “tedirgin” ettiğinin farkına bir vara bilsek dağları ovaları vahaları bir anda aşmış bir birimize kavuşmuş olacağız… Lakin yine sırtımız bir birimize dönük, birbirimizin yüzüne bakmak için yüzümüz yok ama kavuşmanın heyecanı bu yüzümüzdeki gönlümüzdeki karaları kokuşmuşluğu yok edecek, buna adım atacak cesaretimizde halimiz dahi yok! Vesselam
Mehmet Aluç